SÂHİB’ÜŞ-ŞEFAÂT
(Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem)
Allah’ım, Bu İsmin Sahibi Zâta Salât ve Selâm Eyle.
ŞEFAÂT Lâfzının Başında Geçen, ‘EL’ Harf-i Tarif, Arap Dili Kâidesine Göre, ‘Ahd’ İçindir. Durum Böyle Olunca, ‘ŞEFAÂT’ Lâfzı ile ‘BÜYÜK ŞEFAÂT’ Murad Edilir. İşbu Şefaât, Ruz-ü Cezada, Herkesin Bir Ân Evvel Hesabı Görülmesi İçin Rasülullâh Sallallâhû Aleyhi ve Sellem’in Yapacağı Şefaâttir. Bunun İçin Geniş Manâsı, ‘SEYYİD’ İsmi (118. İsim) Anlatılırken Geçmiştir.
Şefaât İsminin Başında Geçen, ‘EL’ Harf-i Tarifin Ahd İçin Olduğunu, Rasülullah (s.a.v.) Efendimizin, ‘ŞEFAÂT-i KÜBRA’ Rivâyeti Teyid ve Tekid Eder. Şâyet Bu İsimde Geçen, ‘EL’ Harf-i Tarifi Arap Dili Kâidesince Cins İçin Olursa, O Zaman, ‘Cümle Şefaât’ Manâsı Çıkar. Meselâ; Büyük Şefaâtle Şefaât Edeceği Gibi, Cennete Almak İçin Sayısı Belirsiz Kimselere Şefaât Edecektir. Nitekim, Rasülullah Efendimiz (s.a.v.), Bir Hadîs-i Şerifinde Şöyle Buyurdu:
▬ “Şânı Büyük Allah, Ümmetimden Yetmiş Bin Kişiyi Hesapsız ve Azapsız Cennete Koyacaktır.”
Başka Bir Rivâyette ise Şöyle Buyruldu:
▬ “Hesapsız ve Azapsız Olarak, Kendilerine Cennet İhsân Olunan Yetmiş Binin Her Birine Yetmiş Bin Kulu, Sırf Allahû Teâlâ’nın Fazlı ve Keremi ile Bağışlanır; Cennete Konur.”
Bu Arada, Rasülullah Efendimizin (s.a.v.) Şu Şefaâtlerini de Sayabiliriz:
Cehennem Azabını Hak Ettikleri Hâlde, Onların Cehenneme Girmemeleri İçin, Rasülullah Efendimiz (s.a.v.) Şefaât Edecektir.
Cehenneme Giren Âsi Mü’min ve Mü’minlerin Cehennemden Çıkmalarına Şefaât Edecektir.
Bâzılarının da, Cennât-ı Aliyât’ta Derecelerinin Yüksek Olması İçin Şefaât Edecektir.
Bâzı Taât Ehlinin İrtikâp Ettikleri Kusurların Affı İçin Şefaât Edecektir.
Hesap Durağında, Hesapların Kolay Görülmesi İçin Şefaât Edecektir.
Ameller Tartıldığı Zaman, Hayr Tarafı Hafif Olanların Bu Hayr Tarafı Ağır Gelmesi İçin Şefaât Edecektir.
Küffardan Ebedî Cehennemde Kalanların Bâzısının Azabı Hafif Olsun Diye Şefaât Edecektir. Bunun İçin Rasülullah Efendimizin (s.a.v.) Amcası Ebu Leheb’i Anlatabiliriz. Meselâ, Pazartesi Gecesinde ve Gündüzünde Onun Azabı Hafifletilir. İki Parmağı Arasından Soğuk Su İçer. Buna Sebep Olan Manâ, ‘NUR’ (53. İsim) İsmi Anlatılırken, Rasülullah Efendimizin (s.a.v.) Amcası Ebu Talib’in Hafifletilen Azabını da Sayabiliriz.
Ebu Talib’in Hafifletilen Azabındaki Hikmet Şudur:
Rasülullah Efendimiz (s.a.v.) Sekiz Yaşında iken, Dedesi Abdülmuttalib Vefât Etti. Vefât Edeceği Zaman, Kureyş’in İleri Gelenlerini, Diğer Kabilelerin İleri Gelenlerini Topladı. Riyâsetini, Oğlu Ebu Talib’e Bıraktığını Vâsiyet Edip, Onu Veliâht İlân Etti. Ebu Talib’e de Şöyle Dedi:
▬ “Sana Muhammed’i (s.a.v.) Emânet Ediyorum. Onu Bütün Çocuklardan Daha Aziz ve Keremli Gör. Aslâ Hatırını Rencide Edecek Bir İşte Bulunma. Eğer Benim Rızâmı İstersen, Bana Yaptığın Gibi Ona Tam Manâsı ile Tâzimde ve Saygıda Ol!”
Bu Durumu, Tekrar Tekrar Söyleyip Sonra Vefât Etti. Vefâtından Sonra, Vâsiyeti Gereğince, Riyâset Oğlu Ebu Talib’e Verildi.
Ebu Talib, Rasülullah Efendimizin (s.a.v.) Büyük Amcası idi. Babası, Abdülmuttalib’in Kendisine Ettiği Vâsiyet ve Tembih Gereğince, Rasülullah Efendimizi (s.a.v.) Yanına Aldı. Ona, Kendi Çocuklarından Daha Fazla Muhabbet Gösterdi, Tâzim ve Tekrim Üzere Oldu. Rasülullah Efendimize (s.a.v.) Peygamberlik Geldikten Sonra, Ebu Talib Îmâna Gelmedi Ama Tâzimde ve Tekriminde de Kusur Etmedi. Bu Hususta Kendisinden Bir Şey Soranlara, Rasülullah Efendimizin (s.a.v.) Nübüvvet ve Risâlet İddiasında Haklı Olduğunu Haber Verirdi. Ayrıca, Rasülullah Efendimize (s.a.v.) Karşı İnatlaşanların, Ezâ ve Cefâ Etmelerine Müsaâde Etmezdi. Aksine Onları, Bu Gibi İşlere Girişmekten Zorla Alıkoyardı. Rasülullah Efendimize (s.a.v.) Bir Kötülük Etmelerine Engel Olurdu. Dâima Rasülullah Efendimizi (s.a.v.) Himâyesine Alır, Ziyâfetine Oturturdu.
Ebu Talib Vefât Edeceği Zaman, Rasülullah Efendimiz (s.a.v.) Onun Yanına Varıp Saâdetle Şöyle Buyurdu:
▬ “Ey Amcam! Îmâna Gel, Kendini Allah’ın Azabından Kurtar!”
Rasülullah Efendimizin (s.a.v.) Bu Teklifine Karşılık Ebu Talib Şöyle Dedi:
▬ “Gözümün Nuru Muhammed! Söylediğinin Hak Olduğunu, Doğru Konuştuğunu Bilirim. Lâkin İslâm Dinine Girip Halkı Kendime, “Babasının Dinini Terk Etti!” Dedirtmem.”
Rasülullah Efendimiz (s.a.v.) Ebu Talib’in O Sözüne Karşılık, Şöyle Buyurdu:
▬ “Ey Amcam! Senin Bana Hizmetin ve İyiliğin Pek Çoktur. Son Pişmanlık Fayda Vermez, Cehennem Ateşine de Güç Yetmez. Küfür Üzere Öldükten Sonra, Kurtulmak Çâresi Olmaz. Gel, Kimse Duymadan Gizli Îmân Getir. Bunu Kimseye Haber Vermem, Yüce Hakk’a da Niyâz Eder, O’ndan, Gizli Îmânının Kabûlünü Dilerim. Yeter ki Sen Kendini Cehennem Ateşinden Kurtarasın!”
Rasülullah Efendimizin (s.a.v.) Bu Teklifine de Ebu Talib Şöyle Dedi:
▬ “Bu Hâlimle Öldüğümde Cehenneme Gireceğim, Îmân Getirdiğimde de Halâs Olacağım. Ne Var ki, Cehenneme Girerim, “Babasının Dinini Terk Etmiş!” Dedirtmem.”
Ebu Talib’in Bu Sözüne Karşılık, Rasülullah Efendimiz (s.a.v.) Tekrar Nâsihat Etmek İstediği Zaman, Cebrâil Aleyhisselâm Geldi ve Şu Âyet-i Kerîmeyi Bildirdi:
▬ “Gerçek Şu ki, Sen Sevdiğini Hidâyete Erdiremezsin, Ancak Allah, Dilediğine Hidâyet Nasip Eder. [28 / 56]”
Bundan Sonra Rasülullah Efendimiz (s.a.v.) Bildi ki, Bu İşin Çâresi Yoktur; Vazgeçti. Az Sonra, Küfür Üzere Vefât Etti.
Onun Vefâtından Sonra, Cehennem Ateşi ile Azab Olunmasına Çok Mahzûn Oldu. Tekrar Cebrâil Aleyhisselâm Geldi, Yüce Hakk’tan Selâm Getirdi ve Şöyle Dedi:
▬ “Yüce Hakk’ın Emri Şudur: Habibim Mahzûn Olmasın; Küffara Şefaât Etmeye İzin Vermem. Ancak Ona İzin: Mübârek Elini Ebu Talib’e Değdirip Sığasın. Onu Cehenneme Koyduğum Zaman, Mübârek Ellerinin Dokunduğu Yerleri Cehennem Ateşine Yaktırmam; Başka Azaplar da Çektirmem. Müteselli Olsun...”
Cebrâil Aleyhisselâm’ın Getirdiği Bu Fermâna, Rasülullah Efendimiz (s.a.v.) Sevindi. Mübârek Elleri ile Ebu Talib’in Bütün Vücûdunu, Ta Gözünün İçine Varıncaya Kadar, Kulaklarının İçini, Burun Deliklerini, Ağzının İçini, Parmakları ve Tırnakları Arasını Sığadı. Ancak, Tabanlarının Altını Sığamayı Unuttu.
Bundan Sonra Cebrâil Aleyhisselâm Tekrar Geldi ve Şöyle Dedi:
▬ “Allahû Teâlâ Ebu Talib’i Cehenneme Koyacaktır Ama Onun Vücûduna Ateş Dokunmaz. Ancak Ayağına Ateşten Nalın Giydirilir. O Nalının Tasması Ateşten Olduğu Hâlde, Ayağının Üst Kısmını Yakmaz. Çünkü Mübârek Eliniz Onu Sığadı. Tabanın Altından Tesir Edip, Tâ Başının İçindeki Beynini Kaynatır. Çünkü Onun Tabanının Altını Sığamayı Unuttunuz. Şu Ânda, Cehennem Azabı Görenler Arasında, Ondan Daha Hafif Azaplısı Yoktur.”
Sonra...
Rasülullah Efendimiz (s.a.v.) Müşriklerin ve Küffarın Küçük Çocuklarının Azap Olunmamasına Şefaât Edecektir.
Rasülullah Efendimiz (s.a.v.) Kendi Ehl-i Beytinden Hiç Kimsenin Cehennem Ateşine Girmemesi İçin Şefaât Edecektir.
Rasülullah Efendimiz (s.a.v.) Araf Ehlinin, Cennete Girmesine Şefaât Edecektir. Araf Ehli, Şöyle Anlatıldı:
Araf, Cennetle Cehennem Arası Bir Yerdir. Hayrı ve Şerri Eşit Olanlar Burada Dururlar. Burada Durdukları İçin Kendilerine, ‘Araf Ehli’ Tâbir Edildi. Rasülullah Efendimizin (s.a.v.) Şefaâti ile Üstte Anlatıldığı Gibi, Bunların Sonu Cennet Olur.
Buraya Kadar Anlatılanların Tümü, Âhirette Kıyâmet Günü Olacaktır. Dünyâ Âleminde, Rasülullah Efendimizin (s.a.v.) Şefaâtine Gelince, Şöyle Anlatabiliriz:
Rasülullah Efendimiz (s.a.v.) Kıyâmet Kopuncaya Kadar Gelecek Ümmetlerinin Hayırlı Amellerinin Kabûl Olunmasına, Günâhlarının Affolunup Bağışlanmasına Şefaâtçidir. Bu Manâ Üzerine, Aşağıda Anlatılacak Rivâyet Gelmiştir:
Her Pazartesi ve Perşembe Günü, Kirâmen Kâtibin (İnsanların Hayrını ve Şerrini Yazan) Melekleri, Ravza-i Mutahhara’ya Varıp, Ümmetinin Gece Gündüz Ettiği Amelleri Rasülullah Efendimize (s.a.v.) Hayr veyâ Şer, Arz Ederler. Mü’minlere Merhâmeti ve Şefkâti Çok Olan Âlicenap Peygamber Rasülullah Efendimiz (s.a.v.), Ümmetinin Yaptığı Hayırların Yüce Hakk Katında Makbûl Olmasını; Lütûf, Kerem ile Bol Ecir Verilmesini, Günâhlarının Bağışlanmasını Dileyip Şefaât Eder.
Rasülullah Efendimiz (s.a.v.), Ölenlerin Kabir Azabından Necât Bulup, Cennet Bahçelerine Girmeleri İçin Şefaât Edecektir. Bu Manâda Şöyle Anlatıldı:
İnsanın İki Kaşının Arasında Bir Melek Tâyin Olunmuştur. Dâima Orada Oturup Gözetir. Rasülullah Efendimize (s.a.v.) Salâvat Getirildiği Zaman, Onu Tebliğ Eder. O Salâvatı Okuyan Kimse, Vefât Ettikten Sonra Melek Gider; Neler Olduğunu Rasülullah Efendimize (s.a.v.) Haber Verir. Başına Gelenleri Bir Bir Anlatır. Şâyet, Azaplık Bir Durumu Olanlar Varsa, Onlara Şefaât Eder. Bu Manâda Şöyle Anlatıldı:
Süfyân-ı Sevrî Hacca Gitmişti. Tavâfını Yaparken, Önünde Duran Taze Bir Genç Vardı. O Genç, Hâcer-i Esved’e El Sürdüğü Zaman Salâvat-ı Şerife Okuyor; Rahmet Oluğu’nun Altına Vardığı Zaman, Salâvat-ı Şerife Okuyor; Rükn-ü Yemanî’ye Vardığı Zaman, Salâvat-ı Şerife Okuyor; Makam-ı İbrahim’e Vardığı Zaman, Yine Salâvat-ı Şerife Okuyordu. Hâsılı O Genç Her Yerde Salâvat-ı Şerife ile Meşgûl Oluyordu. Duâların Makbûl Olduğu Yerlerde Dahi Salâvat-ı Şerife ile Meşgûl Oluyor, Başka Duâları Okumuyordu. Onun Bu Hâlini Gören Süfyân-ı Sevrî (r.h.) O Gence Şöyle Dedi:
▬ “Bu Makamların Her Birine Has Okunacak Duâlar Vardır, Hâlbuki Sen, O Duâları Okumuyor, Hep Salâvat-ı Şerife ile Meşgûl Oluyorsun? Her Zaman Bu Beyt-i Mükerreme’ye Gelinip, Bu Makamlar Ziyâret Edilmez. Şâyet O Duâları Bilmiyor isen, Delilden Belle. Hâcetleri Bitiren Yüce Hakk’tan Dile, Rahmet ve Mâğfiret Tâlep Et...”
Süfyân-ı Sevrî (r.h.) Diyor ki; O Gence Yukarıda Geçen Sözümü Söyleyince Bana Şöyle Dedi:
▬ “Kerem Buyurun, Beni Kendi Hâlime Bırakın. Benim Salâvat-ı Şerifelerle Meşgûl Olmamın Hikmeti ve Sebebi Vardır. Başka Bir Yerde Sizi Görürsem Anlatırım.”
Hacc İşi Tamam Olup Döndükleri Zaman, Yolda Bir Yerde Süfyân-ı Sevrî (r.h.), O Gençle Karşılaşır. Dâima Salâvat-ı Şerifeleri Okumasının Hikmetini ve Sebebini Sorar. O Genç de Şöyle Anlatır:
▬ “Babamla Hacca Gelirken, Babam Çölde Hastalandı; Vefât Etti. Yüzü Simsiyah Zenci Yüzü Gibi Oldu. Bana Tam Bir Hüzün ve Şaşkınlık Geldi. Çünkü, Babamı Kendim Yıkamak İstesem, Yıkayamam. Bir Başkasına Yıkattırsam, Vücûdu Beyaz Başı Siyah Olduğunu Saklamaz; Belki de Yakınlarına Haber Verir. Bu Durum, Cümle Hacıların Mâlûmu Olunca, Aralarında Rüsvâ Olurum. Yıkamadan Defnetsem, Babalık Hakkını Yerine Getirmemiş Olurum. Kendi Kendime, “Acaba Ne Edip Ne Eylesem?” Diyerek Şaşkın Bir Hâlde Ağlayaraktan Uyumuşum. Dört Tane Siyah Koca Yılanın, Babamın Dört Bir Yanından Kendisine Hücumla Yaklaştıklarını Gördüm. Bir de Şunu Gördüm: Olduğumuz Çadırın Kapısı Açıldı. İçeriye Yüzü Güneşten Parlak, Nurlu; Kokusu Miskten Daha Güzel Kokulu, Keremli Bir Erkek Tebessüm Ederek Girdi. O İçeri Girince, Anlattığım Yılanlar Geri Çekilip Kayboldular. O Keremli Zât Gitti, Babamın Yüzündeki Örtüyü Açtı. Mübârek Elleri ile Babamın Başını ve Yüzünü Sığadı; Yine Örtüyü Örttü.” (Sonra Bana Gelip):
▬ “Neden Ağlarsın Oğul?”
Diye Sordu. Şöyle Dedim:
▬ “Babamın Yüzü Karardı, Dört Kara Yılan da Ona Hücum Eder; Bunun İçin Ağlıyorum.”
Bunun Üzerine Bana Şöyle Dedi:
▬ “Ben, Babanı O Yılanların Azabından ve Yüz Karalığından Kurtardım!”
▬ “Acaba Siz Kimsiniz?”
Dedim, Bana Şöyle Anlattı:
▬ “Âhir Zaman Peygamberi Muhammed’im! Baban Yalan Söylemeğe ve Bâzı Kötü Amelleri İşlemeğe Müptelâ idi. Bana da, Gece Gündüz Salât ve Selâm Okumakla Bağlı idi. Vefât Edince, Sübhan Olan Yüce Hakk, Yalan Söylediği İçin Babanın Yüzünü Kara Etti. İrtikâp Ettiği Fesâtlardan Ötürü de, Yılanları Onun Azabına Musallat Etti. Salâvata Müekkel Olan Melek Bana Geldi, Babanın Vefâtını Haber Verdi. Azaba Düşmüş Olduğunu Anlattı; Ona Şefaât Ettim. Allah’ın İzni ile, Uğradığı Azaptan Kurtardım. Şimdi... Oğul, Sende Benim Şefaâtimi İstersen, Dâima Salâtû Selâmla Meşgûl Ol...”
▬ “Bundan Sonra Uyandım. Gördüm ki, Çadırın İçi Güneş Varmış Gibi Ruşen ve Aydınlık Dolu. Güzel Kokularla Kokulanmış. Babamın Yüzünü Açınca Gördüm ki, Sütten Beyaz Olmuş. Yüzünden Nur Parlıyor. İşte, O Zamandan Beri Her Ân ve Her Yerde Salâvat-ı Şerifeye Devam Ediyorum; Hep Onunla Meşgûlüm.”
Anlatılan Bu Hikâyeden de Anlaşılıyor ki; Rasülullah Efendimizin (s.a.v.) Şefaâtine Tâlip Olanlar, Çok Çok Salâvat-ı Şerife Okumalıdırlar.
Hâsılı, Rasülullah Efendimiz (s.a.v.), Şefaât Çeşitlerinin Her Biri ile Şefaât Edecektir. Ayrıca, Yaptığı Şefaâtleri de Makbûl Olduğundan, İsm-i Pâklarına, ‘SAHİB’ÜŞ-ŞEFAÂT’ Denildi.
Allahû Teâlâ Ona Salât ve Selâm Eylesin...
[DELÂİL-İ HAYRAT ŞERHİ]
|