Velîlerin kerametleri Ve Kısımları
Futûhât-ı Mekkiyye’nin 184. bâbında Şeyh-i Ekber: Velîlerin kerametleri iki kısımdır. Birisi hissî, diğeri de mânevidir. Hissî kerâmetler avâma, mânevî kerâmetler de havâssa mahsûstur,’ diyor ve devam ediyor:
“Hissî kerâmetler; bir kimsenin hatırında olanı bilmek, söylemek, geçmiş, hâl ve istikbale ait olan gayb ahvâlinden haberler vermek, madde âleminden (yeme, içme, giyme vesâireye dâir) bir şey almak, su üzerinde yürümek, (ateşe girmek) havayı ateşlemek, yer yüzünü dürmek/mesafeleri ‘asaltmak, uzun yolları pek az bir zamanda almak gözlerinden nihân olmak, duâsının derhal tesiri görülmek vesâiredir.
Havassa/büyük rütbeli kâmil velîlere hâs olan mânevî kerâmetlere gelince; bunlar en üstün ahlâktan (ibaret bulunan) şerîat adabını gözetmek nefsinde tatbîk ve îtiyad eylemek) ve bu âdâbın şaşmasından (mânâsız) ve ileri hâl ve hareketlerinden, süsünden, şöhretinden içtinap eylemek, farz, vacip ve sünnetleri mutlaka vakitlerinde edâ etmeğe ve muhafazalarına çalışmak. Hayırlara (iyiliklere, devlet, millet, fert ve cemiyete ve bütün insaniyete yarayan işlere) koşmak, nâsa ait gönlünde gıllü gış (kötü zan ve fenâ düşünceler) tutmamak, kin, garaz ve haset beslememek kalbini (ucb, riyâ, kibir, gurur, temellük, yaltaklanma, gıybet, hiddet, gazâb, koguculuk, yalan, hile, düzen, aldatma, medh-ü senâ, şöhret ve menfaat arzusu, vesâire gibi) kötü sıfatlardan temizlemek. Bunlara mukabil olan güzel sıfat ve huylarla bezemek, her an kendisini murâkabede bulundurmak, gerek kendi nefsinde ve gerek hariçte (insan, hayvan, canlı, cansız her şeyde) Allah’ın haklarına riâyet etmek, her nefes alış verişinde kendini kollamak, (hata ve günahlardan sakınmak) teneffüsünü bile edep dâiresinde yapmak. (Nezâketten ayrılmamak, ifrat ve tefritte ileri ve geride bulunmamak, her şeyin ortasını gözetmek) gönüle huzûr ve istirâhat giydirmektir.
İşte bunların hepsi bizce birer kerâmettir. (Hem de en üstün kerâmet).
Çünkü bunlara, diğer hissî ve avâmm gösterdikleri kerâmetlere girebilen (şüphe ve düzenler gibi) hile, oyun, aldatma, şeytan vesvesesi ve istidrâclar gidemez.
Bunu biraz daha açıklayâlım. Hâs/üstün velîler nezdindeki kerâmette bulunması gerek olan şeylerin başlıcası sağlam ve şaşmaz bir ilim ve ahitlere vefâdır. Mâlûmdur ki şer’î hudûd ve sınırlara İlâhî mekrin (istidrâc yani Allah’ın dostu olmayanlarda zuhûra gelen ve onları gurur, kibir, ucb, sapıklık, şaşırtma vesâire gibi netice itibariyle tehlike ve felaketlere ve en nihâyet Allah’ın rahmet kapısından uzaklaştırmağa sebep olan harikaların) ipleri asla takılamaz. Çünkü bu dünya harikalar mahalli değildir. Harikaların zâhir olacağı yer ancak dâr-ı âhirettir.”
Hz. Şeyh, Bu konuda daha bir hayli izahta bulunmuştur.
Kibrît-i Ahmer Abdulvehhâb Eş- ŞA’RANİ Sayfa: 129
|