Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Bilim Tarihi
Konu: Bilim Tarihi
Tekil Mesaj gösterimi
  #2  
Alt 19.10.17, 09:44
KaLpSiz KaLpSiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
 
Üyelik tarihi: 28.01.15
Bulunduğu yer: Erzurum
Mesajlar: 100
Etiketlendiği Mesaj: 21 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

YUNANLILAR DÖNEMINDE BILIM

Yunan Dönemi iki kisma ayrilmaktadir. M.Ö. sekizinci yüzyildan Büyük Iskender'in ölümüne (M.Ö. 323) kadar geçen dönem Hellenik Çag ve Romalilarin, Ptolemaios Kralligi'na son verdikleri M.Ö. 30 yilina kadar geçen dönem ise Hellenistik Çag olarak adlandirilmaktadirlar.

Bu dönemde bilim ve felsefe alanlarinda büyük bir atilim gerçeklestirilmis ve Yunan bilginleri ve düsünürleri evren, dünya ve dünyanin üzerinde bulunan canli ve cansiz varliklara iliskin bilgi üretmeye baslamislardir.

A. Hellenik Çag'da Bilim

Bu dönemde doga bilimleri büyük bir gelisme göstermis ve özellikle Aristoteles ve onun yolundan giden Aristotelesçiler bitkilere ve hayvanlara iliskin bilimsel ve yari-bilimsel bilgileri derleyerek botanik ve zooloji alanlarin temellerini atmislardir.

a. Doga ve Bilgi Felsefesi

Bu dönemde önce Varlik Sorunu, daha sonra Bilgi Sorunu gündeme gelmistir. Varlik Sorunuyla ilgilenen Thales, Anaximandros, Anaximenes ve Herakleitos gibi düsünürler, bütün varliklari olusturan ve Arkhe adi verilen Ilk Temel Öge'yi aramislar, Bilgi Sorunu'yla ilgilenen Platon ve Aristoteles gibi düsünürler ise dogru bilginin yapisi ve yöntemi üzerinde çalismislardir.

Bu dönemi önceki dönemlerden ayiran en önemli özellik, dogal varliklarin ve olgularin doga-üstü nedenlerle degil, dogal nedenlerle açiklanmasidir.

* Aristoteles

Aristoteles döneminde politik yapi degismis ve Yunan Dünyasi yavas yavas Makedonyalilarin hakimiyetine girmeye baslamistir.
Makedonya Kralligi'nin güçlenmeye basladigi bu dönemde yasayan Aristoteles, Ege Denizi'nin kuzeyinde bulunan Stageria'da dogmustur (M.Ö. 384-322). O dönemde, Stageria'da Iyon kültürü egemendir ve Makedonyalilarin buralari istila etmeleri bile bu durumu degistirmemistir. Bu nedenle Aristoteles'e bir Iyonya filozofu denilebilir.

Aristoteles'in matematik bilgisi arastirmalarina yeterli olacak düzeydeydi; bilimleri matematik, fizik ve metafizik olarak üç bölüme ayirirken, Platon gibi, matematige - yani aritmetik, geometri, astronomi ve müzik bilimlerine - bir öncelik tanimisti; ancak uygulamali matematikle ilgilenmiyordu. "Esit seylerden esit seyler çikarilirsa, kalanlar esittir." veya "Bir sey ayni anda hem var hem de yok olamaz (üçüncü durumun olanaksizligi ilkesi)" gibi aksiyomlarin bütün bilimler için ortak oldugunu, postülalarin ise sadece belirli bir bilimin kurulusunda görev yaptigini söyleyerek, aksiyom ile postüla arasindaki farkliliga isaret etmisti. Aristoteles'in, süreklilik ve sonsuzluk hakkinda yapmis oldugu temkinli tartismalar, matematik tarihi açisindan oldukça önemlidir. Sonsuzlugun gerçek olarak degil, gizil olarak varoldugunu kabul etmistir.

Aristoteles, astronomiye iliskin görüslerini Fizik ve Metafizik adli yapitlarinda açiklamistir; bunun nedeni, astronomi ile fizigi birbirinden ayirmanin olanaksiz oldugunu düsünmesidir. Aristoteles'e göre, küre en mükemmel biçim oldugu için, evren küreseldir ve bir kürenin merkezi oldugu için evren sonludur. Yer evrenin merkezinde bulunur ve bu yüzden, evrenin merkezi ayni zamanda Yer'in de merkezidir. Bir tek evren vardir ve bu evren her yeri doldurur; bu nedenle evren-ötesi veya evren-disi yoktur. Ay, Günes ve gezegenlerin devinimlerini anlamlandirmak için Eudoxos'un ortak merkezli küreler sistemini kabul etmistir.

Acaba Aristoteles bu kürelerin gerçekten varolduguna inaniyor muydu? Elimizde buna iliskin kesin bir kanit bulunmamakla birlikte, geometrik yaklasimi mekanik yaklasima dönüstürmüs olmasi, inandigi yönündeki görüsü güçlendirmektedir. De Caelo'da (Gökler Üzerine) yapmis oldugu en son belirlemelere göre, en dista bulunan Yildizlar Küresi, yani evreni harekete getiren ilk hareket ettirici, ayni zamanda en yüksek tanridir. Metafizik'te ise, Yildizlar Küresi'nin ötesinde, sevenin sevileni etkiledigi gibi gökyüzü hareketlerini etkileyen, hareketsiz bir hareket ettiricinin bulundugunu söylemistir. Öyleyse Aristoteles, yalnizca gökcisimlerinin tanrisal bir dogaya sahip olduguna inanmakla kalmamakta, onlarin canli varliklar oldugunu da kabul etmektedir. Bu evrenbilimsel kuram, Fârâbî ve Ibn Sinâ gibi Ortaçag Islâm Dünyasi'nin önde gelen filozoflari tarafindan da benimsenecek ve Kuran-i Kerim'de tasvir edilen Tanri ve Evren anlayisiyla uzlastirilmaya çalisilacaktir.

Aristoteles'in olusturdugu bu fizik ve evren görüsü kendisinden sonra az çok degisime ugramissa da uzun yillar egemen olmus ve Galileo'nun yaptigi çalismalarla geçersiz hale getirilmistir.

Aristoteles'ten önce de hayvanlar üzerinde arastirmalar yapan bilginler vardi, ama zoolojinin, yani hayvanlar biliminin kurucusu Aristoteles olmustur. Aristoteles, hayvanlar üzerinde yapmis oldugu gözlemlerden çikarmis oldugu bulgulari, Historia Animalium, (Hayvan Incelemeleri) De Partibus Animalium (Hayanlarin Bölümleri Üzerine) ve De Generatione Animalium (Hayvanlarin Türeyisi Üzerine) adli yapitlarinda toplamistir; bu üç yapit, birbirleriyle baglantilidir; ancak birincisi hayvanlarin tasviri, ikincisi morfolojisi ve üçüncüsü ise üremesi ile ilgilidir.

* Milet Okulu

Yunanlilardaki bilimsel çalismalar, Izmir'in güneyinde, Söke-Milas yolunun batisinda, bugünkü Balat koyunun yakinlarindaki Milet kentinde baslamistir. Gezginler ve tacirler araciligiyla Dünya'nin uygar ülkelerinden tasinan bilgiler ve beceriler burada yeniden islenip degerlendirilmis ve yeni bir kimlige kavusturulmustur.

* Homeros

M.Ö. 8. yüzyilda Izmir yöresinde veya Sakiz adasinda yasadigi sanilan Homeros, Yunan duygu ve düsüncesinin ilk ürünleri olan Ilyada ve Odysseia adli destanlarin derleyicisidir. Troya savasina iliskin söylenceleri toplayan Ilyada'da eski Yunanlilarin gelenek ve görenekleri, dinî ve felsefî inançlari ve Çanakkale yöresinin tarihî cografyasi hakkinda önemli bilgiler vardir. Konusu, kurulusu ve anlatim yöntemleri bakimindan Ilyada'dan farkli olan Odysseia'da ise Troya'nin yikilisindan sonra, yurdu Ithake'ye dönmek üzere yola çikan Akha önderlerinden Odysseus'un on yil süren yolculugu sirasinda basindan geçen olaylar anlatilir. Bu destanda da ayni türden bilgilere rastlamak mümkündür.

MÖ. 4. yüzyilda Atina'da yaziya aktarilan Homeros destanlarindaki dinî anlayis Atinalilar tarafindan aynen benimsenmis ve Ilyada ve Odysseia Yunan egitiminin temeline yerlestirilmistir. Bunlarin Yunan toplumundaki islevi, M.Ö. 4. yüzyilda Platon'un Devlet'inde elestirilinceye degin hiç sorgulanmamistir.

* Parmenides

Ksenofanes'in yetistirmis oldugu ögrencilerin en önemlilerinden birisi Parmenides'ti. Parmenides, görüneni degil, görünenin arkasindakini ariyordu; çünkü gerçek orada saklanmisti. Ona göre, gerçege, gözlem ve deney ile degil, mantiksal düsünmeyle ulasilabilirdi. Bir matematikçi gibi, "yokluk, bos bir mekandir; mutlak bosluktur; yokluk yoktur ama düsünülebilir" diyordu.

Parmenides, evrenin sinirli oldugunu söylüyordu; evren, bütün uzayi doldurur ve küreseldir; degismez ve ölmez. Degisme ve bunun nedeniymis gibi görünen hareket gerçek degildir. Algilarimiz bizi aldatmaktadir.

* Platon

Soylu bir aileye mensup olan Platon, M.Ö. 428 yilinda Atina'da dogmus ve iyi bir egitim görmüstür. 20 yasinda Sokrates'le karsilasinca felsefeye yönelmis ve hocasinin ölümüne kadar (M.Ö. 399) sekiz yil boyunca ögrencisi olmustur; hocasi ölünce, diger ögrencilerle birlikte Megara'ya gitmis ama burada uzun süre kalmayarak önce Misir'a, oradan da Pythagorasçilarin etkili olduklari Sicilya ve Güney Italya'ya geçmistir. Bir ara korsanlarin eline düsmüs, fidye vererek kurtulduktan sonra, kirk yaslarinda Atina'ya dönmüstür. Atina'da Akademi'yi kurarak dersler vermeye baslayan Platon, M.Ö. 347 yilinda 81 yasindayken ölmüstür.

Platon'un amaci, ögrencilerine bilgi askini asilayarak, onlari filozof bir yönetici olarak yetistirmektir; bu yüzden ahlak ve siyasete agirlik vermis, ancak bunlari mantik ve matematikle temellendirmeyi ihmal etmemistir.

Platon'a göre, insanlar bir magaranin içinde yasarlar ve yüzleri magara girisinin karsisinda bulunan duvara dönük oldugu için sadece ve sadece buraya düsen gölgeleri görebilirler; duyumlarimiz yoluyla varligindan haberdar oldugumuz bu görünümler, gerçek degil, gerçegin iyiden iyiye bozulmus gölgeleridir; gerçegi görmek isteyen bir kimsenin, akil yoluyla duyusal zincirlerden kurtularak basini magaranin girisine çevirmesi ve orada geçit töreni yapmakta olan idealari, yani görüntülerin olusumunu saglayan gerçek biçimleri seyretmesi gerekir. Bu nedenle bu alemde duyumsadigimiz varliklar birer gölgedir ve asil var olan seyler, bu gölgeler ve bu yanilsamalar degil, onlarin ardindaki ölümsüz idealardir. Mesela bir at ne kadar olaganüstü olursa olsun, zamanla bozulur ve kaybolur; oysa at ideasi ezelî ve ebedîdir, degismez.

Öyleyse, degisim içinde bulunan görüntülerin bilgisini bir yana birakarak, hiçbir zaman degismeyen idealarin bilgisine ulasmak gerekir; felsefenin amaci bu olmalidir; gerçek bir filozof, bu aldatici görünümlerin ardina saklanmis olan mutlak bilgiyi, yani idealarin bilgisini yakalayabilen kisidir. Platon böylece bilginlerin yolunu da çizmis olmaktadir; çünkü Ilkçag ve Ortaçag'da bilim ve felsefe birbirlerinden ayri birer etkinlik olarak görülmemistir.

Yapitlarindan anlasildigi kadariyla, Platon daha çok ahlak ve siyasetle ilgileniyordu. Devlet, Yönetici ve Kanunlar adli kitaplarinda ideal bir devletin nasil olmasi gerektigini sorgulamis ve savundugu görüsler, daha sonra Fârâbî ve Ibn Sinâ gibi Islâm filozoflarinin siyaset anlayislarinin biçimlenmesine büyük katkilarda bulunmustur.

Matematik, Platon'un gözünde çok önemli bir bilimdi; çünkü onunla gerçek bilgiye, yani Tanri Ideasi'na ulasmak olanakliydi; zaten Tanri'nin kendisi de bir matematikçiydi.

Platon'a göre, matematik, gölgeler alemi ile idealar alemi arasinda bir ara alem veya iki alemi birbirine baglayan bir geçittir. Platon Akademi'nin kapisina "Geometri bilmeyen bu kapidan girmesin." diye yazdirmistir. Platon uygulamali matematigi sevmemis ve bu nedenle cetvel ve pergelin disinda bir araç kullanmaya yanasmamistir.

Platon da dogaya Pythagorasçilar gibi bakar ve gerçegin kilidini açacak anahtarin aritmetik ve geometri olduguna inanir. Matematikle ilgili orijinal denebilecek bir çalismasi yoktur; katkilari daha çok felsefîdir. Platon'un matematige iliskin görüsleri ve çalismalari sonucunda, matematik, diger bilimler arasinda seçkin bir konuma yerlesecek ve yüzyillardan beri süregelmekte olan bilimsel egitim ve ögretimin esas ögesini olusturacaktir.

Platon'a göre evren küreseldir ve merkezinde Yer bulunur; Yer, küresel ve hareketsiz bir gökcismidir ve evren, Yer'in de merkezinden geçen eksen çevresinde 24 saatte bir dönüs yapar; Günes, Ay ve gezegenler bu hareketle tasinirlar ama onlarin da kendilerine özgü hareketleri vardir. Iste bu hareketleri yüzünden, gezegenler, ekliptik kusagi üzerinde spiral dolanimlar yaparlar.

Gezegenlerin düzgün dolanimlari bir Tanri'nin var oldugunu ilham eder. Nasil bir saatin mekanizmasi ve düzenli isleyisi, onun bir yapicisi ve bir ustasi oldugunu ama bu yaraticinin saatin içinde degil disinda bulundugunu düsündürürse, gezegenlerin dolanimlari da, tipki bunun gibi, gezegenlerin birer tanri olmadiklarini, ancak bu düzenli dolanimlarinin ardinda akilli ve becerikli bir ustanin, yani bir Tanri'nin bulundugunu sezdirir. Bu görüs, sonralari Hiristiyan ve Müslüman filozoflari ve ilahiyatçilari tarafindan Tanri'nin varliginin en önemli kanitlarindan biri olarak kullanilacaktir.

Platon, ideal bir devlet tasarimindan önce, bir toplumun nasil dogdugunu incelemistir; ona göre, toplumlarin olusma nedeni, insanlarin kendi kendilerine yetmemeleridir; kisacasi, insan ancak yardimlasarak yasayabilen bir varliktir; bu durum firinci, tacir, çoban, çiftçi ve mimar gibi çesitli mesleklerin dogmasina ve bu meslek erbabinin yardimlasmasina neden olur.

Fakat insanlar, kendilerinin ve yakinlarinin geleceklerini güven altina almak için, daima gereksinimlerinden fazlasini isterler; daha çok altin, daha çok gümüs ve daha çok fildisi biriktirmeye çalisirlar. Yavas yavas üstünde yasadiklari topraklar kendilerine yetmez olur ve komsularinin topraklarina tecavüz ederler. Savaslar çikar; öyleyse bir de koruyuculara ve bekçilere gereksinim vardir.

Giderek, yurttaslar arasindaki anlasmazliklari giderecek mahkemeler ve hastalari iyilestirecek hastaneler gibi daha karmasik kurumlar belirir; ancak Platon, adaleti mahkemelerde aramaya karsidir. Bu konuda söyle der :

"Insanlarin dogruyla egriyi kendi kendilerine ayiramayip mahkeme ve yargica basvurmalari, adaleti baskalarindan beklemeleri çirkin bir sey degil midir?"

Platon hekimlerle ilgili olarak da bir seyler söyler; bir hekimin görevi, hastalarini en kisa sürede iyilestirmektir, yoksa hasta bedenlerini sürüklemelerine yardimci olmak degildir:

"Iste Asklepios, bu gerçegi biliyordu. Bu nedenle, hekimligi, yalnizca bedenleri saglam olup da geçici bir hastaliga tutulmus insanlar için kullandi."

Sagliksiz bireylere ise, hayat hakki tanimiyordu:

"Hekimler, yurttaslar arasinda bedenleri ve ruhlari iyi olanlara bakmali, böyle olmayanlari ise ölüme terketmelidir."

Platon, halki bir koyun sürüsüne benzetir; yöneticiler bu sürünün çobanlari, koruyucular, yani askerler ise çoban köpekleridir. Öyleyse, insanlari yönetmek aslinda bir sürüyü yönetmekten farkli degildir; Sâmî dinlerinde de bu anlayisa rastlanmaktadir.

Bu kalitsal oligarsiyi koruyabilmek için çözülmelere ve bozulmalara karsi direnmek gerekir. Çözülmelerin ve bozulmalarin baslica nedeni, maddî ve cinsî istahtir. Bu nedenle Cumhuriyet'in seçkinleri, yalnizca serveti degil, fakat ayni zamanda esleri ve çocuklari da toplumsallastirmalidir. Platon'a göre bu ahlaksizlik degildir; çünkü bu yolla herkes birbirine sevgili ve herkes birbirine kardes olacaktir; çocuklar, toplumun çocuklari oldugu için devlet tarafindan yetistirilecek ve kisacasi devlet ile aile özdeslesecektir.

Platon'a göre, zenginlik ve fakirlik, iyi insanlari bozar ve ise yaramaz bir hale getirir; kisacasi bunlar devlete sokulmamasi gereken iki büyük düsmandir. Biri insani sefahate ve atalete sürükler, digeri ise bayagilastirir ve asagilastirir.

Yönetici olacak bir kisinin, öncelikle filozof olmasi gerekir; çünkü filozoflar, idealar alemine yükselmis ve orada dogrunun ve iyinin gerçek örneklerini görmüslerdir. Böylece devletin basinda olanlar, gölgeler için çarpismayacaklar, basa geçmek büyük bir ayricalikmis gibi kim basa geçecek diye birbirlerini yemeyeceklerdir. Platon devletin basina geçeceklere öncelikle matematik ve astronomi bilimlerinin ögretilmesi gerektigini söyler :

* Sokrates

Bütün insanlik tarihinin en saygin kisilerinden birisi olarak taninan Sokrates de aslinda bir sofisttir. Atina'da dogmus (M.Ö. 470) ve iyi bir egitim görmüstür. Babasi, onu kendi mesleginde, yani bir heykeltiras olarak yetistirmek istedigi halde, Sokrates felsefeye ilgi duymustur. Meydanlarda, tiyatrolarda ve yollarda felsefî tartismalarin yapildigi bir ortam içinde böyle bir istek gayet dogaldi. Sokrates, aritmetik, geometri, astronomi ve politikaya iliskin yeterli düzeyde bilgiye sahipti. Çok basit bir yasam sürmüstü. Her ne kadar görüslerinin çok etkili oldugu kabul edilmisse de, hiçbir yapit kaleme almamistir. Onu iki ögrencisi, Platon ve Ksenofanes'in yazdiklarindan tanimaktayiz.

Sokrates diger sofistlerden çok farkliydi. Düzenli bir ögretim yapmiyor ve ögrencilerinden ücret almiyordu. "Kendini bil!" ilkesi dogrultusunda, düsünürlerin bakislarini evrenden insana çevirmisti. Evreni anlamlandirmadan önce kendimizi anlamlandiralim; "Biz kimiz?" bu sorunun yanitini verelim diyordu. Bu nedenle, yalnizca bir tarlayi ölçebilecek düzeydeki geometri bilgisini yeterli buluyor, daha zor matematik problemleriyle ugrasmanin yararsiz olduguna isaret ediyordu. Ona göre, insanlara, pratik ahlak kurallarini ögretmek daha isabetli olacakti. Böylece Sokrates, kuramsal bilim ve uygulamali bilim tartismasini da açmis oluyordu.

Sokrates ilk anlambilimcidir; anlamlari belirlenmemis kavramlarin ve terimlerin kullanilmasinin sakincalarina temas etmistir. Her çesit bilgide, kavramlarin ve terimlerin açik ve seçik bir biçimde tanimlamalarinin yapilmasi gerektigini savunmus olmasi, dolayli yoldan da olsa, bilimin ilerlemesine küçümsenemeyecek ölçüde katkida bulunmustur.

* Thales

Thales M.Ö. 624 yilinda dogmus ve M.Ö. 548 yilinda ölmüstür. Varlikli bir tacirdi. Yunanli yedi bilgeden birisi olarak kabul edilmekteydi.
Ilk Yunan matematikçisi Thales'tir.
Thales'le birlikte geometri ilk defa dedüktif (yani tümdengelimsel) bir bilim dali haline geldi.

Thales astronomiyle de ilgilenmis ve tarih kitaplarina ilk Yunan astronomu olarak geçmistir. Gökyüzündeki yildizlari gözlemlerken bir kuyuya düstügünü herkes bilir. 28 Mayis 585 yilinda gerçeklesen Günes tutulmasini daha önceden tahmin etmis olmasina ragmen, Yer'in bir disk biçiminde oldugunu düsündügünden, Ay ve Günes tutulmalarinin nedenlerini bilmesi olanaksizdi.

Misirlilardan yilin 365 gün oldugunu ögrenmisti. Kuzey yönünün bulunmasinda Küçük Ayi'nin kullanilabilecegini biliyordu ve Yunan gemicilerine Küçük Ayi takim yildizini gözlemleyerek seyahat etmelerini önermisti. Nitekim denizci bir millet olan Fenikeliler de Büyük Ayi'yi kullaniyorlardi.

Thales her seyin aslinin su oldugunu söylüyordu; su, kati, sivi ve gaz olmak üzere üç durumda bulunabilirdi. Suyun olmadigi yerde hayatin da olmayisi, bu maddenin aslî olusunun en güçlü kanitlarindan biriydi. Thales, bu görüsleri ve Homeros'un hikayelerini bir yana birakan gözlemsel düsünceleri nedeniyle bilimin dogusunda önemli bir rol oynamistir.

Aristoteles'e göre, Thales, miknatisin demir tozlarini çekmesi nedeniyle canli olduguna inaniyordu. Nasil bir yorum getirirse getirsin, miknatistan söz eden ilk kisi de Thales'ti.

* Zenon

Bu okulun diger bir temsilcisi de Zenon'dur. Parmenides'le birlikte Atina'yi ziyaret etmistir; orada önemli matematikçilerle karsilasmis olmasi muhtemeldir.

Zenon'a göre, Pythagorasçilara ait olan bir dogrunun noktalardan olustugu görüsü, beraberinde zorunlu olarak sonsuz bölünebilirligi de getirmektedir; ama su paradokslar göz önünde bulundurulacak olursa bunun olanakli bir sey olmadigi hemen anlasilir :

1. Stadyum Paradoksu: Bir noktadan diger bir noktaya ulasmak için, öncelikle bu iki nokta arasindaki mesafenin yarisini geçmek gerekir; ancak bu yeni mesafeyi geçmek için de, önce onun yarisi geçilmelidir ve bu böylece sonsuza kadar sürdürülebilir. Öyleyse, sonsuz sayidaki noktayi, sonlu bir sürede geçmek olanaksizdir.

2. Asil Paradoksu : Yunanlilarin ünlü kosucularindan Asil, bir kaplumbagaya bir miktar avans verdikten sonra kosmaya baslarsa, asla ona yetisemez. Asil'in kaplumbagaya yetisebilmesi için, öncelikle avans olarak vermis oldugu mesafeyi kosmasi gerekir, ama bu süre içinde kaplumbaga bir miktar daha yol almis olacaktir. Asil bu mesafeyi de kostugunda, kaplumbaga biraz daha ilerde bulunacak ve mesafe sonsuz noktalardan olustuguna ve sonsuz sayidaki noktalar sonlu bir sürede geçilemeyecegine göre, Asil hiçbir zaman kaplumbagaya yetisip yarisi kazanamayacaktir.

3. Ok Paradoksu : Yaydan firlayan bir okun hedefe ulasabilmesi için, yayla hedef arasindaki noktalarda tek tek duraklamasi gerekir; bu noktalar sonsuz sayida olduguna göre, ok asla hedefi bulamayacaktir. Öyleyse hareketten ve harekete bagli olarak meydana gelecek olan degismelerden söz etmek olanaksizdir.

b. Matematik

Bu dönemin en önemli matematikçisi Pythagoras'tir. Dik üçgenlere iliskin teoremiyle taninan Pythagoras, varliklari ve varliklar arasindaki iliskileri sayilarla ve sayilara karsilik gelen çizgilerle açiklama egiliminde oldugu için, aritmetik ve geometri bilimleri büyük bir önem kazanmistir.

Ayrica bir açinin üç esit parçaya bölünmesi, bir küpün iki kati hacmindeki bir küpün bir kenarinin uzunlugunun bulunmasi ve bir dairenin alanina esit olan bir karenin bir kenarinin uzunlugunun bulunmasi gibi üç geometrik problem üzerindeki çalismalar da geometrinin gelisimini büyük ölçüde etkilemistir.

c. Astronomi

Bu dönemde gezegenlerin ve yildizlarin gökyüzündeki konumlarini ve devimlerini anlamlandirmaya yönelik göksel kuramlari olusturulmus ve özellikle Eudoxos'un kurgulamis oldugu Ortak Merkezli Küreler Kurami sonraki dönemlerde çok etkili olmustur.

d. Cografya

Yunanlilar Akdeniz kiyilarinda yeni koloniler kurmuslar ve bu koloniler arasindaki ticarî ve askerî seferler sirasinda Avrupa, Asya ve Afrika'nin Akdeniz kiyilarini yakindan tanimislardi.

Herodotos ve Surlu Marinos'un yapitlari fizikî cografyanin, beserî cografyanin ve matematiksel cografyanin gelismesinde etkili olmustur.

e. Tip

Bu dönemde insan bedeninin yapisi da Yunan düsünürlerinin ilgisini çekmis, saglik ve hastalik durumlarinin açiklanabilmesi için yari-bilimsel kuramlar gelistirilmistir. Sonraki çaglari en çok ekleyen Koslu Hipokrates bu dönemde yetismistir.


Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147