Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Sahabe-i Kiram’ın Ve Salihlerin Rabıtası
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 19.10.17, 01:08
Aliye Aliye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 05.05.17
Bulunduğu yer: Bursa
Mesajlar: 547
Etiketlendiği Mesaj: 113 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Sahabe-i Kiram’ın Ve Salihlerin Rabıtası

Sahabe-i Kiram’ın Rabıtası

Sahabe-i Kiram, ilim ve edep gibi ilâhi aşkta da bütün insanlığa örnektir. Onlar, muhabbetin kutbu Hz. Muhammed s.a.v. Efendimiz’in nazarlarının feyzi içinde ilâhi aşkı doyasıya tatmışlar ve sevginin hakkını vermişlerdir. Çünkü Yüce Allah, onları ve arkadan gelen bütün müminleri şöyle uyarmıştır: Dünyadaki her şeyden daha fazla Allah ve Rasulü’nü seveceksiniz. Ana, baba, oğul, kardeş, eş, akraba, mal, makam, ticaret, hiçbir şey bu sevginin önüne geçmeyecek. Yoksa helâk olursunuz. (Tevbe, 24)

Sonra müminlerden bu sevginin gereği istenmiş ve bütün sözde, işte ve halde Hz. Peygamber s.a.v.’e uyulması emredilmiştir. (Âl-i İmran, 31). Yani müminlerden iç ve dışları ile Allah’a yönelmeleri istenmiştir. Sahabe de iman ve irfan derecelerine göre bunu ispat etmişlerdir.

Ebu Bekir Sıddık r.a.’ın kalbi, Allah Rasulü’ne öyle bağlı ve aşıktı ki, Efendimiz s.a.v. kendisine, “hadi canını ver” dese sevinçten gözyaşı döker ve başını uzatırdı. Bir defasında, Allah Rasulü s.a.v., “malınızı getirin. İslâm ordusuna yardım edin” deyince, evinde değeri olan ve işe yarayacak bütün malını getirip Efendimiz’in önüne koymuş, boynunu büküp kenara çekilmişti. Allah Rasulü s.a.v. onun içinde sakladığı aşkı ortaya çıkarmak için:

“Ya Eba Bekir! Ailen ve çocukların için evde ne bıraktın?” diye sordu. Cevap kalpleri eritecek güzellikteydi: “Allah ve Rasulü’nün muhabbetini bıraktım.” (Ebu Davud, Tirmizî, İbnu’l-Esir)

Hz Ömer r.a., Allah Rasulü s.a.v.’e, “ben sizi, nefsim hariç her şeyden çok seviyorum” diye kalbindeki muhabbeti ilan edince, Efendimiz s.a.v., “beni nefsinden de fazla sevemedikçe, bu iş tamam olmaz.” buyurdular. Hz. Ömer sustu. Allah Rasulü s.a.v., Hz. Ömer’e birkaç defa şefkatle nazar ettiler. Az sonra Hz. Ömer r.a. samimi olarak, “sizi nefsimden de çok seviyorum” deyince, Efendimiz s.a.v., “işte şimdi oldu!” buyurdular. (Buharî, Ahmed)

Bir seferinde Ensar’dan bir zat, mahzun ve boynu bükük bir vaziyette Allah Rasulü s.a.v.’in huzuruna girdi. Efendimiz s.a.v: “Neyin var senin?” diye sordu. Adam:

“Ey Allah’ın Rasülü! Ben sizi nefsimden, çocuklarımdan, ailemden ve malımdan daha çok seviyorum. Evimde otururken sizi hatırlıyorum. Duramıyorum, hasretinizden ölecek gibi oluyorum. Derhal koşup sizi görmeye geliyorum.” dedi ve ağladı. Efendimiz s.a.v. niçin ağladığını sordu, adam şöyle dedi:

“Sizin ve benim vefat edeceğini düşündüm. Siz ahirette peygamberler ile yüksek makamlarda bulunursunuz. Ben cennete girsem bile aşağı makamlarda bulunurum. Sizi göremem, bunun için ağlıyorum” dedi. Efendimiz s.a.v. sükut buyurdular. Biraz sonra, Cebrail a.s. şu ayeti indirdi:

“Kim Allah ve Rasulü’ne itaat ederse, işte onlar ahirette Allah’ın kendilerine özel ihsanlarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaktır. Onlar ne güzel arkadaştır. Bu Allah’tan bir ihsandır. Her şeyi bilici olarak Allah kâfidir.” (Nisa, 70)

Gönlü Muhabbetle Arındırmak

Bütün sahabenin gözü ve gönlü, Allah Rasulü’ s.a.v.’in şerefli halleri ve güzellikleri ile dolu idi. Onlar, salih insanların peşine düştüğü rabıtanın bütün çeşitlerini uyguluyorlardı. Efendimiz s.a.v.’i candan seviyor, özlüyor, ahlâkını takip ediyor, sünnetine sarılıyor, kendisine benziyor, her mecliste onu zikrediyor, günlerini onun sohbetiyle dolduruyorlardı.

Hz. Aişe r.a. validemiz, Efendimiz s.a.v.’in kızı Hz. Fatıma r.a.’yı anlatırken: “Onun gibi babasına benzeyen kimse görmedim. Yürüyüşü, oturuşu, kalkışı ve konuşma tarzı sanki babası” demiştir. Hz. Fatıma r.a. bir kadın olmasına rağmen, Allah Rasulü’nün hal ve ahlâkında fani olmuştu. Buna büyükler, “fenâ fi’r-Rasul” hali diyorlar. Terbiyelerine aldıkları sadık talebelerine bu yolda örnek olarak Allah Rasulü’ne benzetmeye çalışıyorlar. Rabıtanın hedefi de budur.

Sahabeden Abdullah b. Ömer r.a., Allah Rasulü s.a.v.’e karşı tam bir muhabbet rabıtası içinde idi. Medine sokaklarında ve yollarında Allah Rasulü’nün bastığı yerleri araştırırdı. O’nun izi üzerinde yürür, oturduğu yerde oturur, indiği yerde iner, girdiği yola girer, yaslandığı ağaca yaslanır, tuttuğu daldan tutar, namaz kıldığı yerde namaz kılar, O’ndan ne gördü ise onu yapardı. Kendisini görenler deli sanırlardı. O, Hz. Peygamber s.a.v.’in sevgi, hal ve ahlâkında kaybolmuştu. (Ahmed, Ebu Nuaym, Hakim, İbnu Sad)

Enes b. Malik r.a.’ın kalbi, Efendimiz s.a.v.’in hasretiyle öyle yanıktı ki: “O’nu rüyamda görmediğim hiç bir gece yok!” der ve ağlardı. (İbnu Saad)

Abdullah b. Abbas r.a., bir gece rüyasında Rasulullah s.a.v. Efendimiz’i gördü. Efendimiz’in: “Kim beni rüyasında görürse, uyanıkken de görecektir. Şeytan benim asli suretime giremez.” (Buharî, Müslim) hadisini düşündü. Rüyasını Efendimiz’in zevcelerinden Hz. Meymune r.a.’ya anlattı. O da Allah Rasulü’ne ait bir aynayı kendisine gösterdi. İbnu Abbas, aynaya bakınca aynada Allah Rasulü’nün suretini gördü. Kendini göremedi. (Suyutî, İbnu Hacer). Arifler, bu duruma, sevgilide fenâ / yok olmak, diyor ve o hali talebelerinin önüne bir hedef olarak koyuyorlar.

Salihlerin Rabıtası

Allah dostlarının rabıta anlayışı, Sahabe-i Kiram’ın anlayışı gibidir. Ariflere göre, muhabbetin imamı, edep sultanı Allah Rasulü s.a.v.’e kalbi bağlamadan, her işte O’na uyup, nefsi O’nun emrine teslim etmeden kimse veli olamaz. Mürşidin tek vazifesi ve bütün derdi müride bu hali kazandırmaktır. Büyük veli Cüneyd-i Bağdadî k.s., muhabbeti şöyle tarif etmiştir:

“Gerçek muhabbet, sevenin sıfatlarının silinip onun yerine sevgilinin sıfatlarının gelmesidir.” Demek ki, Allah, peygamber ve veli muhabbeti ile insanın sıfatı değişmeli, güzelleşmeli ve sevgiliye layık hale gelmeli ki, gerçek muhabbet olsun. Hep nefsini sevene ve keyfine göre hayat sürene aşık denmez, ancak nefsinin kölesi denir. Velileri sevmek, onlar gibi olmak içindir.

Alauddin Attar k.s. anlatır: Şah-ı Nakşibend k.s., sadece işin şekli ile yetinenleri uyarmak için sık sık şu manadaki Farsça beyitleri terennüm ederdi: “Büyüklerin kabrine bağlanmaktan ne çıkar. Onların yaptığını yap, sen de hedefine var.”

Dr. Dilaver Selvi

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147