Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Aşk ve insan
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 12.10.17, 01:08
Aliye Aliye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 05.05.17
Bulunduğu yer: Bursa
Mesajlar: 547
Etiketlendiği Mesaj: 113 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Aşk ve insan

AŞK VE İNSAN


İnsan, nedir insan, kimdir insan? Nasıl tanımlanır? İnsan, Cenâb-ı Hakk’ın indinde o kadar değerli ki, öyle değerli bir varlık ki. Yalnız insan kendi değerini bilmiyor, kadrini bilmiyor. Neden bu kadar değerli insan? Çünkü Cenâb-ı Hak (c.c) insanı muhatab almış. “Ben bir insan yaratacağım” dediği zaman Bakara sûresi 30. âyette; melekler itiraz etmişler. İtiraz değil de tazarru sadedinde: “Ya Rabbi biz seni tesbih ve tenzih edip dururken yeryüzünde kan dökecek fesad çıkaracak insan yaratmaya ne gerek var?” Cenâb-ı Hak (c.c): “Hayır” demiş, “siz bilmezsiniz ben bilirim.” Belki zaman zaman fesad çıkaracak, kan dökecek ama imar da edecek. Yeryüzünü îmar edecek, Beni tanıyacak. “Ene sırrıhûm ve sırrıhüm” “Ben insanın sırrıyım, insan benim sırrım.” “Bilinmeyi murad ettim ve insanı yarattım.”
Birinci merhale Allah’ı tanımak yani ilim-irfan. İkinci merhale ise muhabettullah.
İnsan daima sevdiğini anar, sürekli hatırlar, hatırında tutar. Ve eğer hakikaten seviyorsa unutması gayri kabildir, mümkün değildir. İşte biz buna aşk diyoruz. Âlem aşktan neşet etmiştir başka şeyden değil. Cenâb-ı Hak sevmiş muhabbet etmiş insana değer vermiş, muhatab almış, yaratmış. Yeryüzüne muhtelif vazifelerle göndermiş. Bu vazifeler o kadar kutsal o kadar önemli ki. İnsan bu verilen vazifelerden birini bile yerine getirebilse Allah rızası için insanlık için, İslam için bu bir tanesini yerine getirse, büyük bahtiyarlıktır. Gönül huzuruyla ömrü geçirir. Cenâb-ı Hak insanlara muhteşem bir ömür vermiş, uzun bir ömür.
Eğer kul çalışırsa, Allah rızâsı için, faydalı insan olmak üzere, faydalı işler yapmak üzere hayâtın her safhasında, her mevzuda, A’dan Z’ye çalışırsa, çalışmalarını insanlık hayrına yaparsa, çalışmak hakikaten ibâdet ve hem de ibâdetlerin en güzeli olur. Açan bir çiçeğe “aman ne güzel yâ rabbi” demek nasıl zikir olursa, tefekkür olursa çalışmak da aynı şekilde ibâdet olur.
Aşk ile şevk ile çalışmakta fayda var. Yüzeysel bir çalışma, zoraki bir çalışma illaki böyle ısrarla çalışmak; bunlar hoş şeyler değildir. Gün 24 saat, Cenâb-ı Hak çalışan kişiye bir 24 saat daha lutfeder. Yani zaman içinde zaman yaratır. Bunu hepiniz az çok yaşamışsınızdır, şahit olmuşsunuzdur. Çoğu zaman biz buna şâhit oluruz, zaman içinde zaman yaratıyor, nasıl olduğunu bilemiyorsunuz, nasıl kaydığını, nasıl çalıştığının farkına bile varmıyorsunuz. Ama verimli çalışıyorsunuz. Lütfu ilâhî… Bu zamânın çok iyi değerlendirilmesi
Çünkü şöyle bir esas vardır. Cennette hiç bir şeyden sorulmayacak. Müreffeh bir âlem cennet âlemi. Fakat diyor, cennet ehlinin gönlü bir tek şeyden mahzun olacak. Nedir bu mahsun olunacak şey? Bir anı boş geçirmek. Zaman o kadar değerli ki, hadîs-i peygamberî var: “sağlık ve boş zaman, ümmetimin kadrini bilmediği, değer vermediği ve kaybettiği iki şey…” Eğer bu güzel zamânı değerlendiremezsek hakikaten, cennete girsek dahi, (inşallah hepimiz cennetlik oluruz) gönlümüzde hiç hüzün eksik olmayacak.
Eğer Allâh’ı (c.c) seviyorsak, Resûlullah (s.a.v)’ı seviyorsak Allah ve Resûlü mü'minin gönlünden asla ve kat’iyen çıkmaz. Eğer Allah’ı sevmiyorsak, Allah ile işimiz yoksa maazallah, düşünmemiz gerek. Eğer gönüle önem vermiyorsak çarşı pazar yerine döner. Cin cıfıt çarşısı olur gönül. O zaman Cenâb-ı Hakka yer kalmaz. Hak muhabbetine yer kalmaz. Onun osuyla bunun busuyla eğlenir durur ve kendini perişan eder. Bütün bunlara dikkat etmekte fayda var diye düşünüyorum.
“Men lem yezük lem yedrî” : “Tatmayan bilmez.”
Hz. Muhyiddîn Arabî'ye (k.s) sormuşlar, aşk nedir? "Sevginin ifrâtıdır" demiş. Hz. Mevlânâ’ya sormuşlar aynı soruyu: Kendisini örnek göstermiş "Benim gibi olursanız bilirsiniz." Aşk hâlinde iştiyak olmazsa mü'minde ne mârifetullahtan ve ne de muhabbetullah'tan söz etmek mümkün değildir. Önce marifetullah olacak ondan sonra muhabbetullaha geçecek.
Aşk-ı Hakîkiye Hallac Mansûr'u (k.s) misâl gösterebiliriz: Hakk'a olan muhabbeti nihâî dereceye ulaşınca kendisini yok hükmünde kılan Mansûr (k.s) "Lâ ilâhe illallah" demeyi o kadar çoğalttı ki, artık gönülden hicap kalkmış, aşkullah yer etmişti, Allah Teâlâ ile ünsiyet kurmuştu. İşte muhabbet böyle olur, aşk böyle olur.
Kendisini, adını, dünyâyı, çevresindeki her şeyi unutmuştu Mansûr (k.s). Kim olduğu sorulunca kendisine, şu cevabı verdi: “Enel Hak” Enel Hak şu demektir: "Ben fâni oldum, Hak bâki kaldı ancak.” Yani ben yok oldum, ben Hak’da fâni oldum. Hak bâki ancak.
Mansûr bu sözü sekr veya fenâfillah hâlinde söylemişti ama çevresindekiler şer’i şerîfi uygulamak lâzım dediler ve onu şehid ettiler. Çünkü şerîate aykırıdır bu söz. Ve bunu gerçek mânâsında kabul edersek bu sözü, şirke girer. Denir ki, toprağa damlayan kanları,
"Enel Hak" yazmış.
Zikrullâhın fazlalaşması ile insandan beşeriyet sıfatı gidip, yerini aşkullah aldığı zaman, insan kendisini ve çevresindeki her şeyi unutabilir. Ne sorulsa mahbûbun adını söyleyiverir. İşte o duruma gelmiştir Mansûr (k.s). Mesela:
"Ete kemiğe büründüm
Yûnus diye göründüm"
diyen Yûnus Emre Hazretleri neyi terennüm ediyor? Aynı şeyi söylemiyor mu? Sâdece ifâdeler farklı, aynı şeyi söylüyor. Beşeriyetten, ten libâsından soyunmuş oluyor. Şöyle bir ifâde vardır. Zikrullah ile (yâni çok çok zikir ile) insan cesedi nûrâniyete kalbolur. Artık o kişi Ahmed, Mehmed, Ayşe, Fatma v.s. değildir. Âyet-i kerîme vardır:
"Attığın zaman sen atmadın. Lâkin Allah attı."(Enfal,46). İşte söyleyen de atan da O'dur, dilinden perde etmiştir âşık-ı sâdıkları.
Hz. Bayezid'e (k.s) de böyle bir hâl vâkî olmuştu. “Benden büyük yok” demişti. Çevresinde bulunanlar kendisine dediler ki: “Efendim böyle söylediniz” ayıldığı zaman. Peki, ne yaptınız, şerîatin emrini uyguladınız mı? Hayır, dediler, bir şey yapamadık. O halde böyle bir şey görürseniz bir daha, şerîatin emrini uygulayın, şu kılıçla bana vurun, buyurdu. Hakikaten aynı hal tekerrür etti. “Benden büyük yok” dedi. Kılıcı aldılar ellerine, vurdular Hz. Bayezid’e. Kendine geldiği zaman, sekr halinden ayılılıp sahv haline geçtiği zaman, dediler ki: Efendim yine söylediniz o sözü. Siz ne yaptınız? Size kılıçla vurduk. Bayezid (k.s), vücâdunu açtı, o kadar darbeye rağmen bir çizik dahi yoktu. İşte zikrullah ile ceset nûraniyete kalbolur. Eline bir iğne aldı, vücûduna batırdı, kan çıktı. Şöyle buyurdu "İşte asıl Bayezid bu iğnenin acısına dayanamayan Bayezıd'dır. O sözü söyleyen ise bu Bayezid değildir." Zikrullah, muhabbetullah, aşkullah böyle bir şey.
Allâh'u Zül Cemâl vel Kemâl Hazretleri sâlikin gönlüne nazar edip, kendi mârifeti ve muhabbeti için karargâh kıldı mı, işte o zaman bu haller vâkî olabilir ve söyleyenin ne 'en büyük' olması, ne de 'Hak' olması demek değildir bu söz. Zîra sekr veya fenâ hâlinde söylenmiştir. Vahdet deryâsına dalmıştır. Aksi ise küfrü gerektirir. Çünkü Hakk'a mahsus sıfatı insana, insana göre bir sıfatı da Hakk'a isnad etmek küfürdür ve ilâhî azâbı dâvet eder, ilâhî cezâyı gerektirir. Allah hepimizi muhafaza buyursun.
Aşk, atamız Hz. Âdem'den (a.s) bize mîras kalmıştır. Aşk, âşıklar için Nûh'un (a.s) gemisi gibi kurtarıcıdır. Yani aşka çile gibi bakıyoruz ama aşk çile değildir. Muhteşem bir yaşam tarzı, muhteşem bir gönül hikâyesi. Anlatılamaz ancak yaşanan bir şey. Dolayısıyla, eğer seviyorsa bir kimse sevgilisinin çilesine de katlanmak zorundadır. Eğer o çile veriyorsa, hastalık veriyorsa eyvallah demek zorundadır. Çünkü dosttan gelmiştir. Madem ki lutfetmiştir, bize bunu vermiştir, eyvallah, can baş üstüne der kabul ederiz.
Aşk gelince akıl firar edermiş. Akıl kaçarmış. Âşıklığın bulunduğu yerde akıldan eser kalmaz. Deniliyor ki: “Aklı aşka kurbân edenin er geç mâşûkun vechine hayran kalacağı muhakkaktır.”
Aklı kurban etmeden olmaz. çünkü akıl ile aşk bir arada olmaz. Akıl farklı şeyler isteyeceği için bu aşkın işine gelmez; âşığın işine hiç gelmez. Dolayısıyla ikisini birbirinden ayırmak gerekir; eğer seviyorsa hakikaten âşık ise ya da sevmek istiyorsa, kendisini sevmeye adayabiliyorsa…

Düşürdüm gönlümü aşka, bana bilmem ne hâl oldu
Neye baktımsa ol yüzden tecellî-i Cemâl oldu."
Kaynak ..Alıntı

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147