Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Rüya Hakkında Hadisler - Bilgiler
Tekil Mesaj gösterimi
  #2  
Alt 09.10.17, 17:04
Havasokulu Havasokulu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 28.04.15
Bulunduğu yer: Nefes Aldığım Yerde
Mesajlar: 14,873
Etiketlendiği Mesaj: 900 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Rüyaların en sâdıkı ise seher vaktinde görülenidir. Çünkü seher vakitleri en lâtif, en
nurânî bir zamandır. Seher vaktinde sabah namazı için bir kısım melekler yeryüzüne
inmeye başlarlar. O anda gecenin zulmeti zail olup gündüzün nûraniyeti yüz göstermeye
başlamış bulunur.
İşte bu gibi sebeplerden dolayıdır ki, seher vaktindeki rüyalar, geceleyin ve gündüzün
görülen rüyalardan daha sâdık, daha kuvvetlidir.
Sâdık rüyalardan bir kısmı pek vazıh bulunur. Tevile, tâbire muhtaç olmaz (yani
görüldüğü gibi meydana çıkıverir).
Bir kısmı da temsilât kabilinden olup, tevil ve tâbire muhtaç bulunur. Cihan güzeli
Hazreti Yusuf (a.s.)'ın onbir yıldız ile güneş ve ayın kendisi için secde ettiklerini
rüyasında görmüş olduğu gibi.
Birçok rüyaların bilâhare görüldüğü gibi veya ona benzer bir surette zuhura gelmesi
ruhun varlığına ve başka bir âlemin mevcudiyetine pek açık bir delildir."
Evet:
isterse sen inanma, uykuda görüyorum,
Bulutların üstünde bir saray örüyorum!

Hazret-i Yusuf (a.s.)'un rüyasını Kur'ân-ı Kerim bize haber vermektedir. Şöyle ki:
"- Hani bir zamanlar Yusuf babasına, "Babacığım! Ben, rüyamda onbir yıldızla güneşi
ve ayı gördüm. Gördüm ki bana secde ediyorlar!" demişti. "(3)
İnsan bazan rüyayı kendi hakkında, bazı kere de bir başkası hakkında görebilir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Peygamberlerin rüyası gün misâli zahir olur. Velî ve
sâlihlerin rüyası da zamanı gelince zuhur eder.
Burada buna bir misâl verelim: Hicrî 158 tarihinde hilâfet makamına geçen El-Mehdî,
geçmişlerin yaptıkları zulüm ve haksızlıkları önlemek emelindeydi ve bunun için de
gayret kanadını açmıştı. Öyle ki, tatbik ettiği güzel ve âdil idaresiyle bütün mazlumların
ümit ışığı olmuştu.
Öyleydi ama, yine de zindanlarda mazlum ve masumlar bulunmaktaydı. Elbet
bunların hepsinden tek tek malumatı yoktu. Kim hangi zindanda ne çileler çekiyor
henüz bilmiyordu. Bu zindan derdi çeken mazlumlardan biri de Nebiler Nebisinin
neslindendi. Yani Seyyidlerdendi.
Zindanın rutubet kokan hücrelerinde gönlünü Rabbinin dergâhına açmış, hâlini ona
arz etmişti. Çünkü ondan başka kendisine imdad edecek kimse yoktu.
(3) Yusuf Sûresi, 4.
Halife bir gece yumuşak yatağına gömülüp yattı. Ve az sonra dehşetle bir çığlık attı.
Çünkü korkunç bir rüya görmüştü. Ona ihtar ediliyordu. O da gözünü açar açmaz
kapıcısını çağırdı ve dedi:
- Koşarak hapishaneye git ve doğu köşesindeki hücrede yatan bir genç vardır,
hemen onu çıkar, isterse buraya getir: İste mezse kendi hâline bırak, dilediği gibi
hareket etsin...
Halifenin adamı nefes nefese sarayın zindanına koştu ve halifenin emrini bildirdi.
Derhal genç adamı buldular ve dediler:
- Haydi dışarı!
Genç, bir besmele çekip kendisini kapı dışarı attı ve Rabbine hamdetti:
- Ey delikanlı, dediler, şunu bil ki halifenin emriyle çıkıyorsun, istersen seni onun
huzuruna götürelim.
Genç adamın dudakları bir yay gibi gerildi ve dedi:
- Ben halifenin huzuruna çıkmak istemiyorum. Ona minnetim de yoktur. Eğer halifeye
kalsaydı ben daha nice zaman zindan derdi çekecektim. Ben büyük dedeme teşekkür
ederim. Bundan böyle de ömrüm oldukça O'na hep salavat getireceğim. Bana çıkış
yolunu gösteren, bana bu duayı öğreten de O'dur.
Sordular:
-Seni çıkaran halife değil mi ? Emri o verdi bize.
Genç tatlı bir tebessümle güldü:
- Aslında halife emir vermedi, verdirdiler!
O da ne demek?
Demem şu ki: Ben bu zindanda haksız yere bekletiliyordum. Her gece gözyaşları
içinde Resûl-i Ekrem efendimiz üzerine salavat okuyor, benim bu belâlı yerden
kurtulmam için şefaat etmesini istiyordum. O Sultan Nebi, bir gece rüyamda bana
göründü: "Mahzun olma, şu duayı oku ve kurtul."buyurdu. Ben de o duayı
okuyarak başımı yastığa koyuyor ve yatıyordum. İşte o duanın bereketiyle halife beni
bıraktı.
- Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh. Peki o dua nasıldı?
- Dua şöyle idi: "Ey en gizli yalvarmaları duyan, ey her şeye gücü yeten, ey ölüleri
dirilten, dirileri de öldüren, cansız kemiklere et giydirip, onlara hayat bahşeden
Allahım! Resulün Hazret-i Muhammed'e sayısız salât-ü selâm olsun. Onun hürmetine
bana bir çıkış yolu ihsan et, bir çare vücuda getir. Çünkü sen her türlü çareyi bilirsin,
benim ise elimden hiçbir şey gelmez."
Ey genç adam! Duan da mübarek, sen de mübareksin. Sana müjde olsun!
İşte, bu duadan sonra gelip beni çıkardınız. Nasıl, çıkaran halife mi, yoksa Cenâb-ı
Kibriya mı?
Bunun üzerine halifenin adamı saraya döndü ve huzura çıktı:
- Ey müminlerin emiri, dedi, o genç, beni halife bırakmadı, bıraktırdılar, diyor ve bu
sebeple huzurunuza gelmiyor.
Halife Mehdi gözlerini yükseklere dikip mırıldandı:
Beli, doğru söyler o genç. Rüyamda elinde kocaman bir balyoz bulunan bir genç
başıma dikildi ve balyozu kaldırıp haykırdı:
Ey Mehdi! Davran! Ya hapishanede bekleyen o mazlum genci hemen salıverirsin,
yahut da kaldırdığım bu balyoz beynini yere döker ve seni kara toprağa indirir.
işte az daha geç kalsaydım beynim paramparça oluverecekti.
***
Görüldüğü gibi bu bir rüya, ama ihtar edici ve kurtuluşa götürücü bir rüya.
Merhum Akif ne güzel söyler:
”Bu âlem şöyle bir rüya imiş, yahut muvakkatmiş,
Onu ukbâda anlarsın, ne müthiş bir hakikatmiş!"
Rüyada insana azap ve müjde vâki olduğu gibi, ahirette de müjde ve azap vardır.
Artık ben görmediğim bir âleme inanmam demek abestir. Çünkü yumuşak yatağında
yattığın halde kâh azap, kâh müjde, kâh sevinç, kâh üzüntü seni buluyor. O halde
ölüm de seni bulacak ve Allah Teâlâ senin hesabını görecektir.
İnsan rüyayı sadece kendi hakkında da görmez. Çok kere başkaları için de rüya
görülebilir. Rüya, insanın çoluk çocuğu, ana babası, akrabaları, kardeşleri, dostu,
meslekdaşı, zevcesi ve hemşehrileri gibi başka başka kimseler için zuhur edebilir.
Buna misâl şudur:
Bir gece küfrün başı Ebu Cehil rüyasında İslâm dinine girip Allah'ın Resulüne biat
ettiğini gördü. Bu rüya, onun kendi hakkında değil, oğlu hakkında tecelli etti; Hazret-i
İkrime İslâm'a can atarak ebedî saadetin burcuna kondu ve dünyadan şehid olarak
ayrıldı.
Hazret-i İbrahim (a.s.) efendimiz de rüyada göz nuru oğlunu kurban ettiğini gördü ve
bunu ona açıkça ifade ederek:
"- Yavrucuğum, dedi, ben rüyamda seni kestiğimi görüyorum. Artık bak, sen ne
diyeceksin?"(4)
Allah Teâlâ'nın yüzünü keremlendirdiği o güzel çocuk derhal babasının emrine baş
kesti ve teslimiyet âbidesi olarak insanlığa bir nümûne-i imtisal oldu.
İnsanoğlu çok defa rüyaların billur saraylarında yaşar. Kâh bir ülkeye şah olur, kâh
padişah olur, kâh tahtından kara toprağa düşer. Kâh bir nazlı dilberin elinden bade
içer. Kâh gökte bulutların üstünde mekân tutar, kâh yerin tâ dibine batar. Bütün
bunlar bir anlık uyku hâlinde olup biter. En uzun rüyalar bile üç dört dakikayı geçmez.
Fakat bu kısa zaman diliminde insana nice bin gaipler gösterilebilir ve nice gizli haller
aşikâr olur.
Hiç kimse ben istediğim zaman rüya görür, istediğim zaman görmem ve ben
dilediğimi görürüm de diyemez. Çünkü rüyanın mahiyeti henüz keşfedilmemiştir ve
Ruh, Rabbin emrindedir. Allahu Teâlâ dilemeyince kim ne yapabilir ki?
Rüyalar ve insanlar için çok sözler söylenmiştir. Ne var ki, rüyaların gerçek olanı da,
sadece hayâl âleminde kalanı da vardır. Ve çok kere de insanlar gördükleri rüyaları
unuturlar. Evvelce de ifade ettiğimiz gibi gerçek rüyalar peygamberlerin, velîlerin,
sâlih kimselerin rüyalarıdır.
Keremi sonsuz Rabbimiz dilediği kuluna rüya âleminde bazı sırları ve gaipleri
bildirmeye de kadirdir. Ve gaybın anahtarı onun kudret elindedir. O bildirmedikçe de
hiç kimse gaybı bilmez.
Tarihte hakikat olmuş çok rüyalar vardır, ama ille de rüya ile amel etmek diye bir
mecburiyet yoktur.
Şimdi bir iki örnek verelim:
Sahabîlerden Abdullah İbn-i Abbas (r.a.), bir gün uykudan yüzü sapsarı olarak kalktı
ve şöyle dedi:
"- İnna lillahi ve inna ileyhi raciûn. (Biz Allah'ın kuluyuz ve -ahirette- ona döneceğiz) ".
Yanında bulunan arkadaşları hayret edip sordular:
-Ey Abdullah! Ne var, ne oluyor? Niçin böyle kederlendin?
Gül güzlü güzide sahabi çırpına çırpına:
- Vallahi, dedi, bugün Hazret-i Hüseyin ve arkadaşlarını öldürecekler.
- Aman, dediler, bunu nereden çıkardın, ey iyiler iyisi?
O sözlerine şöyle devam etti:
- Rüyamda Nebiyy-i Zîşan efendimizi gördüm. Çok müteessirdi. Ellerinde içi kan dolu
bir şişe vardı. Hâlâ yerden kan topluyordu. Bana bakarak:
- Ey Abdullah, buyurdu, biliyor musun, ümmetim benden sonra neler yaptı?
- Hayır, ey Allah 'in Resulü, bilmiyorum!
- Bugün torunum Hüseyin'i ve arkadaşlarını öldürdüler. Bu, onun kanıdır. Ben bu kanı
aldım, yüce Rabbime götürüyorum!
Abdullah (r.a.), hem bu rüyayı anlatıyor, hem de gözyaşlarının selinde sanki
boğuluyordu, gözlerinden boşalan yaşlara mani olamamıştı ve durmadan
hıçkırıyordu:
- Bu rüyaya göre vallahi bugün onu şehit edecekler!
Herkes dehşet ve hayretin çengelinde titremekteydi:.
- Hayır, ya Abdullah, diyorlardı, bu bir rüya, bunun tâbire, tevile ihtiyacı vardır. Yüce
Allah rüyanı hayra tebdil eylesin.
Hazret-i Abdullah İbn-i Abbas, yaşlı gözlerini arkadaşlarına dikerek tane tane konuştu
ve dedi:
- Ey iyi insanlar! Vallahi, Resulullah'ın görüldüğü rüyanın tâbire ve tevile ihtiyacı
yoktur. Onun görüldüğü rüya gün gibi zahir olur. Vah başımıza gelenlere!
O güzide sahabinin arkadaşları o günün tarihini hafızalarında tuttular. O gün Hicretin
62. senesi, Muharrem'in 10'u ve günlerden Cuma idi.
Bulundukları yere ancak 25 gün sonra haber ulaşabildi. Hazret-i Abdullah'ın rüyayı
gördüğü gün gerçekten de Hazret-i Hüseyin (r.a.) ve 72 arkadaşı, bir damla suya
hasret bırakılarak Kerbelâ çölünde şehid edilmişlerdi. Bu rüya da böylece acı bir şekilde
gerçekleşmiş oluyordu.
Gönlü Cenâb-ı Hakk'ın kerem güneşiyle pırıldayan o büyük sahabinin rüyası gün gibi
zahir olmuştu. Çünkü rüyada Nebiler Sultanını görmüşlerdi. Allah'ın aziz Peygamberi
buyurmuşlardır ki:
"- Her kim beni rüyasında görürse mutlaka beni görmüş olur. Çünkü şeytan
bana temessül edemez. "(5)
Tabii ki, Allah'ın Resulünü rüyada görenin onun mübarek şemâlini de bilmesi ve
tanıması lâzımdır. Allah'ın sevgili ve şerefli Resulü bütün beşeriyetin bir rehber-i
hidâyetidir. Onun mukaddes vücudu bir mücessem nûr-i ilâhîdir. Onun zatının nuruna
canlar pervane kesilmiştir. Onun nezih ve parlak siması güneşlerin güneşidir. Ve
âlem halkı onun için yaratılmıştır. Şeytan ise ebedî olarak lanete uğramış bir
bozguncudur ve bir fitne kaynağıdır. Artık böyle olunca Resûl-i Alişanın o nezih, o
nûrânî varlığına nasıl bürünebilir?
Demek ki, kâinatın efendisinin görüldüğü rüyaya şeytanın müdahale imkânı yoktur.
Osman Gazi'nin Rüyası:
Bir zaman Osmanlı imparatorluğunun kurucusu Osman Gazi de bir rüya görmüştü.
İnsan kendi arzu ve isteğiyle rüya göremez, ona gösterilir, işte Osman Gazi'ye rüya
âleminde hakikatin kapısı aralanıyor, müjdeler ve saadetler bahşediliyordu.
Gördü ki, göbeğinden bir su fışkırmaktadır. Bu su büyüye büyüye nihayet geçit
vermez bir nehir oluverdi. Sonra da bu çağlayan nehrin kenarında ulu bir çınar boy
verdi.
Çınar ama, ne çınar! Öyle ulu bir çınar ki, dalı budağı her tarafı tutmuş, tepesi göklere
doğru gözün göremeyeceği kadar yükselmişti. Ve bu çınarın gölgesinde renk renk
uçuşan insanlar. Çınarın gölgesi adetâ insan denizi...
Osman Gazi rüyada bu güzel manzarayı seyrederken birden karşıdan Şeyh Edebâli
Hazretlerinin geldiğini gördü. Şeyhin koynundan gözleri kamaştıran parlaklıkta bir
ayın çıktığını ve gelip kendi koynuna girdiğini müşahede etti.
Büyük insanların rüyası da kendileri gibi büyük ve güzel olur. Gerçekten bu rüya pek
güzeldi. Osman Gazi hemen yattığı yerden kalktı:
- Rabbimin keremine hamd olsun ki, dedi, güzel bir rüya gördüm. İnşallah sonu da
hayırlı olur!
Derhal Şeyh efendinin huzuruna vardı ve rüyada gördüklerini tane tane anlattı ve
dedi:
- Ey apaydın Pîr, ne buyurursunuz?
Şeyh hazretleri bir müddet daldılar. Sonra yüzlerinde görülmemiş bir ışık çağlayanı
belirerek başını yükseklere kaldırdılar:
- Tebrike şayan bir rüya görmüşsün, beyzadem, dediler. Osman Gazi'nin dudakları
muhabbetle kıpırdadı:
Elhamdülillah!
Şeyh Edebâli (k.s.), kutlu rüyayı şöyle tâbir buyurdu:
- Beyzadem! Göbeğinden çıkan su senin soyun ve neslindir. Onun çoğalacağı ve
dünyayı tutacağı ve yüzyıllarca da devam edeceği anlaşılıyor. O nehrin kenarındaki
ulu çınar ağacı da senin elinle kurulacak kudretli ve büyük bir devlete alâmettir. Öyle
bir devlet ki, kıyamet alâmetleri ortaya çıkmadıkça sarsılıp yıkılmayacak. Onun
sayesinde nice milletler huzur içinde hayatlarını sürdürecekler.
Ey Beyzadem! Bu rüyada sana bir değil iki mükâfat görünüyor.
Osman Gazi sordu:
- O iki mükâfat nedir, ey Pîr?
-Şeyh şöyle cevap verdi:
- Bu mükâfatın biri, o kurulacak muazzam devlet, öbürü de benim kızımdır!
Şeyh hazretlerinin bu son sözleri Osman Gazi'nin yüreğine bir alev halinde aktı.
Utancından başını eğip sessizliğin girdabına daldı. O kadar, o kadar ki, yer yarılsa da
kendisini yutsaydı memnun bile olacaktı.
Osman Gazi başı önde ve eriyecek halde dururken, şeyh hazretlerinin dudakları
tekrar kıpırdadı ve dedi:
- Bu çifte mükâfatın ikincisi benim kızım Mal Hatun'dur. Allah Teâlâ onun da sana
verilmesini takdir etmiş! Benim koynumdan çıkıp senin koynuna giren ışıklı ayın tâbiri
de işte budur! Allah mübarek etsin!
Zaman geldi, Osman Gazi'nin rüyası da gün gibi zahir oldu ve onun kurduğu devlet
hak ve adalet ölçülerinde kılı kırk yararak âlemde misli bulunmaz işleri başardı. Ve
onun devleti asırlarca İslâm'ın sancaktarlığını yaptı.
İşte bu da bir rüya, fakat ayniyle vâki olmuş bir rüya...
Rüyayı gören kadar, tâbir eden de mühimdir. Herkes rüya tâbir etmek melekesine
sahip değildir. O da ayrı bir iş ve sırdır. Ve görülen rüyalar herkese anlatılmamalıdır.
Ancak ehli bulununca anlatılmalı, ehli de rüyayı iyiye ve hayra yormalıdır. Çok kere
rüya tâbir edildiği şekilde tecellî eder.

__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147