Rüya Hakkında Hadisler - Bilgiler
İSLÂMÎ RÜYA TABİRLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ederler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurdular ki:
- Nübüvvetten sonra baki kalacak ancak mübeşşirattır."
Sahabiler sordular:
- Mübeşşirat nedir, ey Allah'ın Resulü?
Buyurdular ki:
"- Salih rüyadır,"
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)'den: Nebiyy-i Zîşan efendimiz buyurdular:
"- Sizden biriniz hoşuna gidecek bir rüya görürse bu rüya Allah’tandır. Onun
için Allah Teâlâ'ya hamd etsin ve onu söylesin,"
Yine Kâinatın Nuru ve Allah'ın Sevgilisi buyuruyorlar:
"- Beni rüyada gören kimse, uyanık iken de görecektir veya görmüş gibidir. Zira
şeytan benim suretime giremez,"
Müslim'in diğer bir rivayetinde Allah'ın Aziz Peygamberinin şöyle dediği nakledilir:
"- Sizden hanginiz en doğru sözlü ise onun rüyası da en doğrudur,"
O halde rüyalarımızın gerçekleşmesini istiyorsak, doğru sözlü olmalıyız. Günahtan,
haramdan, yalan ve gıybetten ve yüce dinimizin men ettiği şeylerden uzak
durmalıyız. Kişi salih olursa, rüyası da salih olur. Kişi Rabbi kerimine kulluk eder,
Rabbini severse, Rabbi de onu ilâhî müjdelerle rızıklandırır.
Şüphesiz sözlerin en güzeli ve hayırlısı ve en doğrusu Allah Teâlanın kelamıdır. O
Allah'a yaratıklarının sayısınca hamd ederim ki, bizi yokluktan varlık âlemine getirdi,
bize göz, gönül, akıl ve iç şuur verdi. Benzeri, ortağı olmayan ve misli bulunmayan
Allah 'ı tesbih ederim.
O'nun yardımı olmadıkça, el ne yapar, kalem ne yazar? O, kereminin selini benim
bostanıma akıtmasaydı, ben bir kelime söylemeye bile kadir olamazdım. Ona tekrar
tekrar hamd ederim.
Salât ve selâm, sevgi ve ihtiram, Nebiler Sultanı, âlemin Rahmeti, Mahşer Meclisinin
Seyyidi, Arap ve Acemin medar-ı iftiharı Cenâb-ı Muhammed üzerine olsun. Yine
salât ve selâm, O'nun âl ve ashabı üzerine.
O ki, onun gelişi rüyalarla müjdelendi. O ki, âlem onun yüzü suyu hürmetine yaratıldı.
O, Rabbinden aldığı vahiyle bize bilmediğimizi öğretti. O ki, onun zâtının güneşine
pervane olan ulular âleme birer rahmet nişanı gibi indiler.
O büyükler, o velîler, o gönlü duru ve yüzü ak ermişler, hayatımızı süsledikleri gibi,
rüyalarımızı da gerçek manâsıyla bize beyan etmişlerdir.
Rüya vardır, korkunç gibi durur, fakat onun arkasındaki mânâ müjdedir. Rüya vardır,
hoş ve güzel görünür, ama sonu güzel olmayabilir. Bütün bunları anlamak feraset işi,
ilim işi, irfan ve şuur işidir.
Hayatta ne rüya görmek, ne de rüya görmemek kimsenin kendi elinde de değildir. Hiç
kimse ben rüya görmüyorum diyemez. Zaten rüyayı insan istese de göremez, insana
rüyayı bir gösteren, bir hazırlayan vardır.
Nasıl ki hayatımızı bir hazırlayan, bir yaratan var. Çok kere insan bir şeyi ister, fakat
ona eremez. Çok defa da arzu etmediği bir şey vücuda gelir. Eğer herkesin istediği
olsaydı, zâlimler tahtlarından inip kara toprağa girerler miydi? O kadar güzelliğiyle
beraber Hazreti Yusuf da köle olarak satılmaz, zindanlara düşmezdi. Bütün bunları
bilmek, düşünmek gerekir.
Evet; herkes rüya görür. Ne var ki, her insanın gördüğü rüya gerçek olmaz. Zaten
rüyalar gerçek olsaydı, âlem bir başka âlem olurdu.
Gerçek ve sâdık rüyalar Peygamberlere mahsus olan rüyalardır. Peygamberlerin
rüya âleminde gördükleri gün gibi aşikâr olur ve aynen zuhur eder.
Bir de velîlerin ve salih kimselerin gördükleri rüyalar hedefinden şaşmaz. Ama bu
rüyaları da tâbir edecek kişiler ehil olmalıdır.
Bir gün bir adam, îbn-i Sîrîn Hazretlerinin huzuruna geldi ve;
-Ben, dedi, rüyamda bir kuşun mescidden güzel bir taş alıp
gittiğini gördüm! İbn-i Sîrîn (rh.a.) şu karşılığı verdi:
- O halde Hasan-ı Basrî Hazretleri vefat etti.
Gerçekten o gün Hasan-ı Basrî Hazretlerinin vefat ettiği görüldü.
Rüyayı gören kadar, tâbir eden de mühimdir. Her rüya, mutlaka gerçek olacak diye
bir şey de yok. Rüyanın gerçeğe ayna tutması, rüya sahibinin iman ve ameline, sıdk
ve ihlâsına bağlıdır.
Rüya tâbir ederken de şahıs ve zamanı hesaba katmak lâzımdır. Şahıs, zaman ve
hal gözetilmeden rüyayı tâbir etmek yanıltıcı olabilir.
İnsandaki günah ve kusurlar, yüce menzillere ulaşmaya mani olduğu gibi, rüyalara da
tesir eder. Günahkâr bir kimsenin gördüğü rüya çok kerre çıkmaz. Bir de bu günün
insanının hâlini düşününüz.
Gün boyu binbir türlü hâdiselerle haşir neşir olan insanın gece olunca berrak rüyalar
görmesi imkânsızdır. Onun gördükleri, gündüz boğuşup durduğu işlerin gece ruhuna
aksetmesidir.
Hem hayatımız hem de rüyamız için haramlardan uzak kalmak, ibadetlere devamlı
olmak ve Kur'ân ikliminde yaşamak lâzımdır.
Bataklıkta can bülbülü dem çekmediği gibi, günah karanlığına boğulan kalblerde de
hikmet ve marifet olmaz. Ve cahilin canı ilâhî zevkten, ilâhî neşeden nasip alamaz.
Hele rüyadan hiçbir pırıltı onun dünyasına aksetmez.
Buna mukabil sâlih bir mümine, pak ve duru bir gönül sahibine, hakikat ehline, arif ve
velîlere rüya ile nice hayâl edilmez işler anlatılmıştır. Onların rüyası "Düş" olmaktan
çıkıp gerçeğe kapı açmıştır. Bunun âlemde nice misalleri vardır.
İnsan çok kerre rüyaların dış görünüşüne bakar, hüküm verir. Bilmez ki o rüyanın
içinde ne hikmetler, ne sırlar gizlidir.
Meselâ, şu rüyanın dış görünüşü insanın tüylerini ürpertecek kadar dehşetli. Fakat
mânâsı o nisbette güzel ve sevindirici. Ne var ki, bu rüyayı anlamak herkese nasip
değildir.
imam Nablûsî demiştir ki:
- Bir kimsenin rüyada Kur'ân-ı Kerim sahifesi üzerine sidik ettiğini görmesi, hafız
olacak bir çocuğunun dünyaya gelmesine delâlet eder.
Ve yine rüyada cami mihrabına sidik ettiğini görmek, rüya sahibinin oğullarının imam
olmalarına delâlet eder.
Görüldüğü gibi, dış yüzüyle bu iki rüya fena ve kötü, hatta insanı ürperten cinsten.
Ama işaret ettiği mânâ ne kadar hoş ve güzel.
Nasıl görülürse görülsün, rüyalar kötüye yorumlanmamalıdır. Çünkü, çoğu zaman
rüya, yorumuna göre çıkar. Ve düşler herkese de anlatılmamalı. Ehli bulununca
söylenmelidir.
Sen ölüp dirilmeye hiç inanmazsın ama,
Peki ne diyeceksin, ey adam, bu rüyama?
Rüyalar dahi ruhumuzun varlığına bir delildir. Ve öteler âlemine de bir hüccettir.
Kâinatın nuru ve Allah'ın şerefli Resulü -selâm üzerine olsun-buyuruyorlar ki:
"- Mümin bir kulun müjdesi, sâlih rüyalardır. "(1)
Nihayetsiz kudret sahibi ve Din gününün Mâliki olan Allah Teâlâ dilediği mümin
kulunu böyle bir rüya ile müjdeler. Rüya, bir hayâl neticesi olmaksızın uyku âleminde
ruha münkeşif olan ve hayırlı bir hadisenin zuhur edeceğini işareten gösteren ve gerçeğe
ayna tutan bir hâldir.
"Düş" deyip geçiyoruz. Öyle ama, bu düşlerin dizginini bir tutan vardır. Ve o dilediğine
dilediğini verir.
Yine Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz buyuruyorlar:
"- Uyku hâlinde görülen rüyaların en gerçeği, seher vaktinde görülenidir. "(2)
Merhum Ö.Nasuhi Bilmen hocamız bu hadis-i şerifin izahında şöyle demişlerdir:
"- Malum olduğu üzere rüya, uyku esnasında görülen şeylerdir ki, bunlara lisanımızda
'Düş" denilir. Rüya, ruhun uyku halinde iltihak ettiği gayb âleminden bazı hakikatlere
ıttılâı suretiyle husule gelir.
Mamafih rüyalar iki kısma ayrılır: Biri sâdık rüyalardır ki, ruhun melekût âlemine
ittisâliyle husule gelen bazı hakikatlerdir.
Diğeri de kâzib (yalan) rüyalardır ki, uyanıklık esnasındaki kuruntulardan ve mizacın
bozukluğundan ve bazı şeytanî ilkaattan neşet eden asılsız rüyalardır.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|