Lanetullahın insanlara ümitsizlik aşılaması
Şeytan kendini dost edinen insanlara her zaman kendine güvensizliği, gelecekten yana ümitsiz olmayı, olaylara hep karamsar açıdan bakmayı telkin eder. İnsanların iman etmelerini, Allah'a karşı itaatli olmalarını, kadere teslim olmuş, tevekküllü, ümit ve şevk dolu bir şekilde yaşamalarını istemez. Çünkü bu sayılanların hepsi hem Allah'ın beğendiği ve O'na yakınlaştıran hem de din ahlakının yaşanması için zorunlu olan özelliklerdir. Şeytan ise insanların Allah'a yakınlaşmalarını, Allah'ın dinini şevkli ve kararlı bir biçimde yaşamalarını istemez. Bu yüzden kişiyi ümitsizlik telkiniyle yılgınlığa, şevksizliğe, karamsarlığa, çaresizliğe ve bıkkınlığa sürüklemeye çalışır.
Şeytanın mümine yaptırmak isteyip de yaptıramadığı şeylerden biri de olumsuz gibi görünen şartlarda ümitsizliğe düşürmektir. Şeytan yalnızca samimi müminlere güç yetiremez, onları kendi yanına çekemez. Çünkü müminler imanlarından dolayı her zaman Allah'ın emir ve tavsiyelerine uyarlar. Ümitvar olmak Allah'ın Kuran'da bildirdiği kesin bir emirdir. Bu nedenle iman edenlerin bu konuda da farklı bir tutum göstermeleri söz konusu olamaz. Zira Allah ayetinde müminlere, "... Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez" (Yusuf Suresi, 87) buyurmaktadır. Bu yüzden müminler böyle bir ruh haline girmekten şiddetle kaçınırlar.
Aynı şekilde, diğer Kuran ayetlerinde de umutsuzluğa kapılmak kınanmakta ve inkar edenlerin olumsuz bir özelliği olarak anlatılmaktadır. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye'se düşen bir umutsuzdur. Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlaka: "Bu benim (hakkım)dır. Ve ben kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum; eğer Rabbime döndürülsem bile, muhakkak O'nun Katında benim için daha güzel olanı vardır." der. Ama andolsun Biz, o kâfirlere yaptıklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azabtan taddıracağız. (Fussilet Suresi, 49-50)
Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı 'yok sayıp inkâr edenler'; işte onlar, Benim rahmetimden umut kesmişlerdir; ve işte onlar, acı azab onlarındır. (Ankebut Suresi, 23)
Ümitsizliğe düşen, isyana kapılan kişi şeytanın tuzağına düşmüş, onun emirlerini yerine getirmiş olur. Her zaman ümitvar olan, geleceğine daima ümitle bakan mümin ise hem Allah'ın hoşnutluğunu ve ahiret sevabını kazanır, hem de Allah'ın bir nimeti olarak dünyada da sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürer. Her şartta ümitvar, Kuran'a sıkı sıkıya bağlı ve Allah'ı çok yakın dost edinmiş olacağı için şeytan ümitsizliğe kapılması yönünde onu kandıramayacaktır. Bu konu din ahlakının özünü oluşturan önemli konulardan biri olduğu için mümin Kurani her konuya olduğu gibi bu konuya da oldukça titizlik gösterir.
Konunun bir diğer yönü de, Allah'ın dininin yaşanmasını istemeyen şeytanın, insanlara her zaman din dışı ahlak modellerini yaşatmak istediği ve ümitsizliğin de bu modelin bir parçası olduğudur. Öyle ki bazı toplumlarda ümitsizlik adeta bir yaşam felsefesi haline gelir. Şeytanın etkisine aldığı insanlar, ümitsizliğin ve karamsarlığın dile getirildiği, şarkılardan, filmlerden ve anlatımlardan nefsani bir lezzet duyar hale gelirler.
Oysa ümitsiz insanın aklı, mantık örgüsü, yargı ve muhakemesi sağlıklı karar almaya uygun değildir. Ümitsizlik insanın fizik ve akıl sağlığını kaybetmesine neden olduğu gibi, şiddetine göre kimi insanları kendi hayatına son vermeye, intihar etmeye kadar sürükleyen bir ruh hastalığıdır. Elbette böyle bir insanın Kuran ahlakını gereği gibi yaşaması beklenemez. Bu da şeytanın son derece işine gelen bir durumdur. Çünkü bu şekilde insanları din ahlakından ve ahiretten bir beklentileri olamayacak biçimde saptırmış, kendisiyle birlikte sonsuz azaba sürüklemiş olur. Zaten insanlık tarihi boyunca şeytanın en büyük hedefi de budur.
Ümitsiz insan kendine olduğu gibi etrafındaki insanlara da olumsuz ve karamsar bir hal aşılar. Bu tutumuyla adeta şeytanın bir yardımcısı gibidir. Çünkü şeytan insanlara yerleştirmek istediği ruh halini onun vasıtasıyla telkin etmektedir. Böyle bir tutumla da insan -bilerek ya da bilmeyerek- şeytanın hizmetine girmiş olur. Oysa insan şeytana değil, Allah'a kulluk etmek için, Allah'ın dinine hizmet etmek için yaratılmıştır.
Ümit etmek Kuran'da müminlerin önemli bir vasfı olarak belirtilmiştir. Ümitvar olmak aynı zamanda kişinin imanının da bir göstergesidir. İnsan imanı ölçüsünde Allah (cc)'tan umut eder, O'nun rahmetine ve sonsuz nimetlerine kavuşmak için büyük bir özlem duyar. Çünkü Allah (cc) iman edenlere hem bu dünyada hem de ahirette çok büyük güzellikler vaat etmiştir. Kişi de Allah (cc)'a olan güveni, yakınlığı, teslimiyeti ve samimiyeti derecesinde bu nimetlere kavuşmayı ümit eder. Her olayın yalnızca Allah (cc)'ın dilemesi ile gerçekleştiğini bildiği için hiçbir konuda üzüntüye, karamsarlığa ve ümitsizliğe düşmez. Allah (cc)'ın müminlerin dualarına icabet ettiğini bildiği için, en kötü görünen bir olayın bile, dünyada yaratılan imtihanın bir parçası olduğundan ve eninde sonunda müminler için mutlaka hayra dönüşeceğinden kuşku duymaz.
Etrafımızda olan-biten herşey Yüce Allah (cc)'ın "Ol" demesiyle gerçekleşir. Karşımıza çıkan her görüntü Allah (cc)'ın dilemesiyle yaratılır. Hiçbir şey başıboş ve kendi haline bırakılmış değildir. Herşey Allah (cc)'ın belirlediği bir kader üzere yaratılır. Bu gerçeklerin bilincinde olan bir mümin, en olumsuz şartlarda, en sıkıntılı gibi görünen durumlarda bile Allah (cc)'ın rahmetinden ve yardımından ümidini kesmez. Zorluklara sabreden, Allah (cc)'tan umudunu kesmeyen ve hiçbir şartta Allah (cc)'ın hükümlerinden taviz vermeyen insanlar hem dünyada hem de ahirette müjdelenmişlerdir.
Kuran'da müminlerin sürekli Allah (cc)'tan umut eden bir ruh hali içinde olduklarını görürüz. Gerçekten de samimi olarak iman eden bir kimse Rabbimiz'i Kuran'da tarif edildiği gibi tanıyıp takdir eder ve bunun sonucunda, Allah (cc)'ın kendi üzerindeki rahmetini ve nimetini fark eder. Yüce Allah (cc)'ın müminlerin dostu ve yardımcısı olduğunu, onlara karşı sonsuz şefkatli ve merhametli olduğunu, salih kullarını hem bu dünyada hem de ahirette büyük bir mükafatla müjdelediğini ve kesinlikle vaadinden dönmeyeceğini bilir. Rabbimiz'in, kulları için hep hayırlı ve güzel olanı dilediğini, onlara rahmet ve hidayet yollarını açtığını ve sayısız ecir fırsatları yarattığını görür.
İşte, böyle bir bilince sahip olan mümin Rabbimiz'e karşı sürekli ümitvar bir tutum içinde olur, dünyada da ahirette de herşeyin en güzelini ve en hayırlısını Allah (cc)'tan umut eder.
Zorlu, sıkıntılı ve sabır gerektiren olaylar Müslümanı asla ümitsizliğe kaptırmaz. Aksine, iman edenlerin bu gibi olaylarda Allah (cc)'a olan teslimiyetleri daha da artar, her durumda Allah (cc)'a şükretmenin huzur ve mutluluğunu yaşarlar. Allah (cc)'ın kendilerini denediğinin bilinciyle hareket eder en hayırlı sonucun gerçekleşeceğine inanırlar. Ne kadar büyük zorluklarla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar çok güzel bir olgunluk, itidal, metanet ve dirayet sergilerler. Vakar, asalet ve saygınlıklarından hiçbir şekilde taviz vermezler. İnkarcılarda görülen tavır ve ahlak bozukluklarından hiçbirini göstermez, bu ahlaklarıyla da tüm insanlar için çok güzel bir örnek oluştururlar.
İman eden bir kimse, herşeyini dahi yitirmiş olsa, yine de en ufak bir ümitsizliğe kapılmadan, sabırla, şevkle herşeye en baştan başlayabilir. Sahip olduğu bu şevk, imanından, Yüce Allah (cc)'a karşı duyduğu sevgi ve güvenden, Kuran ahlakını benimsemiş olmasından ve dünya hayatının geçiciliğini kesin olarak kavramış olmasından kaynaklanır. Gelecekten yana hep ümitvar olan tavrı, olayların hep güzel yönlerini gören tutumu hayatı boyunca karşılaştığı bütün olaylarda kendini gösterir.
İman eden insan imanından kaynaklanan ümitvar ruh haliyle huzurlu ve mutlu bir yaşantı sürer. Kendilerini Allah (cc)'a ve kaderin mükemmelliğine teslim etmeyenler ise daima ümitsizlik, endişe ve tasa içindedirler. Bundan dolayı iç karartıcı, mutsuz, sıkıntılı bir hayat sürerler.
İnsanlar yaşam süreleri içerisinde, hayırlarını, hikmetlerini bilemedikleri olaylarla karşılaşabilirler. Zira Yüce Allah (cc) ayetlerinde insanların malları ve canlarıyla deneneceklerini belirtmiştir. Ayetlerden, sabredenlerin hayra ulaşacakları, isyan eden, ümitsizliğe kapılanların ise kayba uğradıkları anlaşılmaktadır. Sabreden ve gösterdiği bu üstün ahlak vesilesiyle cennete kavuşabilenlerden olmak için "ümitvar olmanın önemini" çok iyi kavramak gerekir. Ümitvar olmanın, "... Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez" (Yusuf Suresi, 87) ayetiyle farz kılındığını; Allah (cc)'ın bir emri olduğunu, aksinin ise Allah (cc)'ın beğenmediği bir ahlak olduğunu bilmek, Müslümanın bu konuda istikrarla kararlılık göstermesi için inşaAllah yeterli bir bilgidir.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|