Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Nakşi Halidi Haki Tarikat Vazifesi ve Ders Adabı
Tekil Mesaj gösterimi
  #7  
Alt 25.05.16, 18:56
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,099
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Nefsi Cüz, Zikri Kül (Zikri Sultan), Tevhîd-İ Hakiki (Haps-i Nefes İle Nefyu isb

(İlave ders)

Nefs-i Cüz Dersi

Hediyeden sonra kâinatın Allah Teâlâ’nın varlığı içeri*sinde bir zerre olduğunu, biz de o zerrelerin zerresi hâlinde olduğu*muzu düşünerek bütün letâiflerle beraber feyz kaynaklarına olan bağlılığımızı düşünüp bu hâlimizi muhafaza ederek kalble Allah’ı beşbin defa zikrederiz.

İhvân bu haliyle Allah Teâlâ’yı zikrederken, zerre hâlindeki kâina*tın da bütün zerreleri ile Allah Teâlâ’yı zikrettiğini tefekkür edip, his*sederek Allah’ı zikre devam eder.

Bu hâlde iken yapılan zikir, ihvânı ve bütün kâinatı ihata eder, kucaklar: zikreden ihvân kendi varlığını ve Allah Teâlâ’dan başka bütün varlık ve düşünceleri unutarak Allah’ı zikretmeğe başla*yınca ona “Zikr-i kül” dersi verilir.

7.DERS:

Zikr-i Kül*(Zikr-i Sultan)

Bu makamda hediyeden sonra:*“İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî”* der. Rabıta yapar.

“Allah” “Allah”* sedasını bütün yaratıklardan duyar gibi olur ve bu sedayı kalb*ve bütün azalar letâifler ile beraber beşbin defa Allah’ı zikrederek onların sultanı olur.

Mânevî mihrab olan kalbte en büyük isim olan Lafza-i Celâl belirdiğin*de Allah Teâlâ’nın mânevî huzurunda öylece durulur. Bu zikir bazı Allah Teâlâ yolcuları için letâif (dersin)i tamamladıktan sonra ortaya çıkar. Bu şekilde letaiflerin zikri bittikten sonra Zikr-i Sultan’a gelmiş olur ve bütün cüzler ile zikir yapılır.

8.DERS:

Tevhîd-İ Hakiki (Haps-i Nefes İle Nefy-u İsbat)

Sâdât-ı Nakşibendiye büyüklerinden gelen ikinci bir zikir şekli nefy u isbât ile yapılmasıdır. Mürid, kelime-i tevhid ile cezbe kıvamının aslını tahsil eder ve murakabeye istidat kazanır.

*Nefy u isbât “Lâ-ilâhe İlla’llâh” tan ibaret olan kelime-i tayyibe ile meşgul olmaktır. Bu durumda hapsi ne*fes (nefesi tutma) ve Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden geldiği şekilde zikretmek, tek sayıda durmaya riâyet ve bilinen sekiz şarta uyularak yapmaktır. (Bu derste nefesi tutup, kalb diliyle tevhîd okurken Allah Teâlâ’dan başka her şeyi atıp Allah Teâlâ’nın zâtını düşünmektir.

Haps-i nefes hakkında Urvetü’l-vüskâ Muhammed Ma’sûm kuddise sırruhu’l-azîzden suâl edilmiştir ki;

“Haps-i nefes ile amel bid’at midir, değil midir? Eğer bid’at ise, hasene midir? Müceddidîn indinde bid’atte hasen yoktur. Şu halde bid’atten kurtuluşa çâre nedir? Zi*kir ise, hadd-i zâtında hasendir ve mesnundur!” denilmiştir. Ce*vaben;

“Zikirde habs-i nefes, sadr-i evvelde sabit olmamış ise, de, sonra, haps-i nefes ile zikri, Hızır aleyhisselâm, Hoca Abdülhâlik Gucdüvnânî kuddise sırruhu’l-azîze ta’lim ettiler ki, Hızır aleyhisselâmın ameline bid’at ile hükm olunamaz.”

Yapılış Şekli

Hediyeden sonra:*“İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî”* der. Rabıta yapar.

Nefy ü isbât*“Lâ İlâhe İlla’llâh”*kelime-i Tevhîdi ile yapılır. Tesbihin 21 adedi sayılır. Nefes tutmada hedef 21 Kelime-i Tevhide ulaşmak hedeftir. Gücü yetemeyenler 3,5,7,9. . . . da karar kılabilirler. Hastalığı varsa bu zikir yaptırılmaz.

Yukarıda açıklandığı şekildeki gibi, dil damağa yapıştırı*lır, göbeğin altında nefes hapsedilir, sonra hayal edilerek dimağın sonuna kadar “Lâ” yı çeker, andan “İlâhe” sağ omzuna; “İlla’llâh” da kalb-e devredilir. Kalb, şeklini ve yerini bildiğimiz, sol taraftaki en kısa kaburga kemiğinin altındaki kalbdir. “İlla’llâh” lafzı bütün kuvvetiyle kalbin en derinliklerine işleyecek, ha*rareti bütün vücudu saracak derecede kalbe devrolur.

“Lâ İlâhe” derken bütün mâsivâyı, Allah Teâlâ’dan gayrı ne varsa sonradan olmuş ne ki, mevcut ise, hepsini nefyeder, her birinin fânî oldu*ğunu tefekkür eder ve onlara o gözle bakar.

“İlla’llâh” söylerken de, Allah Teâlâ’nın zâtına, bekânın ancak O olduğunu kalbine nakşeder. Bunu bütün letâifiyle yapar, yani bu işe bütün letâifi iştirak eder. “Lâilâhe İlla’llâh” ın yazısının şeklini düşünür. Manasını tefekkür eder ki, Allah Teâlâ’nın zâtından başka maksû*dumuz yoktur, demektir.

“O’ndan başka maksûdunun olmadığını” söylemek, “O’ndan başka ma’bûdumuz olmadığını” söylemekten daha geniş manalıdır.[16]*Çünkü her ma’bûd aynı zamanda maksûddur. Aksi olamaz. Bunun so*nunda kalbiyle:

“Muhammedün Resûlullâh”

Der. Bunu söylerken, Hazret-i Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme ittibâ’ etmeye kendini şartlandırır. Bunu böyle tamamladıktan sonra, nefesinin kuvvet derecesine gö*re bunu tekrar eder. Bunu tek sayıda bırakır. Buna “Vukûf-i kalbî” denir.

“Her an ihvânın için*de nefsini tazyik ettiğinde, tellerden bir tel üzere vakfedip “Muhammedün Rasûlüllah” ı dahi mülâhaza etmelidir. Ve on*dan sonra nefesini serbest bırakarak zikre devam etmelidir. Nef*esini bırakırken, “ilâhî ente maksûdî ve ridâke matlûbî” cüm*lesini düşünmelidir. Ve “Muhammedün Resûlullah”ı Allah Teâlâ’ya vesîle kabul edip kendisinin kontrol altına olduğunu kastetmelidir. Bu cümleyi mülâhazanın faydası, iki nefesin arasını muhafaza e*dip, kalbini havatırdan kurtarmaktır. Eğer bu minval üzere ihvânın tavırda duruş 21 adet zikir sayısına ulaşırsa, zikrin neticesi hâsıl olur ve zikrin neticesi nefy tarafında beşeriyet vücudunu nefyi hâ*sıl ederek kalbe indirir, nefesini Allah Teâlâ sevgisi ile kalbe vurup bu tasav*vurunu isbat tarafından meydana çıkararak cezbe ile ezeli ve ebedî halini hisseder olmak*tır.

Eğer 21 adede ulaşılıp zikir neticesi hâsıl olmamışsa muhakkak ki, ihvan, zikrin adabında kusur etmiştir. Zikre baştan başlaması lâzımdır.

İhvân, zikrini huzur içinde yapmak manasını düşünmekte titizlik göstermelidir. Bütün mâsivayı gönülden çıkarmalı ve bü*tün ilim ve amilleri nefy tarafından mülâhaza etmelidir. Ve fânî şeyleri nefye ziyadesi ile çalışmalıdır. Hayır, şer ne gibi havâtır varsa kalbinden söküp atmalıdır. İsbat tarafında Allah Teâlâ’nın birliğini mülâhaza edip, nefsini bu mülâhazada fâni kılmalı ve tevhid ile aynı zamanda akla nazar eylememelidir.

Farz ve sünnet namazlarını vaktinde tam bir huzur ile kılmalıdır. Bundan son*ra halktan uzlet edip, bütün vakitlerini kelime-i tevhidin zikrine harcamalıdır.

Eğer buna hakkiyle çalışır, nefyedilecek olanı nefyeder, isbât edilecek olanı isbât ederse neticesi zahir olur. Murakabeye başlayacak hâle gelmişte olacaktır.

Bu derse günlük yarım saat, on veya duruma göre onbeş gün çalışılır ve bitirilir.

Tevhîd-i hakiki (Nefy ü isbât) dersinin dokuz şartı vardır.

1- Vukuf-u kalbi: Yani kalbde hatıra gelen bütün şeyleri tama*mıyla boşaltıp kalbi hazır bir vaziyete getirip; Allah Teâlâ’nın huzurunda, kontrolde olduğunu düşünmek.

Nefesini çekip hapsederek Allah Teâlâ’nın dışındaki bütün var*lıklardan ve düşüncelerden kurtularak bir an nefes tuttuktan sonra vermek.
Kelime-i tevhîdin yazısını vücudunda mülâhaza etmek: Bu düşünceyi göbeğin altından başlayarak beyninden dolaştırıp kalbe inmesini mülâhaza etmek. Yani “Lâ ilâhe” derken “lâ” nın telaffuzu*nu göbeğin altından başlatıp sağ kulağının hizasından beyin kubbe*sini dolaştırıp “ilâhe” yi sağ omuzuna getirip “İlla’llâh” diyerek kalbde “lâ İlahe İlla’llâh”ı hem yazısını hemde nurunu düşünerek kalbde zikri tamamlayıp devam etmesi.
4-Kelime-i tevhîdin göğüsteki nakış şeklini mülâhaza etmek, zikrin tesirini duymak içindir.

“Lâ ilâhe İlla’llâh” kelimesinin sonsuz, manalarını tefekkür et*mek.
“Lâ ilâhe İlla’llâh” kelimesinin manasını kalbe kararlı bir şe*kilde yerleştirerek; mâsivâyı, evhamı ve hayâlâtı kalbden çıkarmak.
“Lâ ilâhe” kelimesini bu şekliyle göbekten beyine, beyinden sağ omuza getirerek tamamlayıp “İlla’llâh” ı da kalbe vurarak nefes almadan 3, 5, 7, 9, 11. … 21 e kadar tekrarlamaya gayret eder. Tek sayılarda sağ göğsün altındaki rûh makamında “Muhammed’ün Rasülüllah” diyerek zikrini tamamlar.
Yapılan zikrin sayılarını mülâhaza ederek, düşünerek tek sa*yılarda durmaya alışkanlık kazanmak
Nefesini alınca “ilâhi ente maksûdî ve rızake matlûbî.” Allahûmme atini muhâbbetüke ve rızake ve mağrufeteke” (Allah’ım, gayem sensin, aradığım da rızandır. Allah’ım, bana sevgini, rızânı ve seni tanımayı lütfet.) deyip nefesini aynı şekilde göbeğin altından alarak aynı düşüncelerle zikrine devam ederek bin adet “Lâ ilâhe İlla’llah” diyerek nefiy ile isbât dersine devam eder.
“La ilâhe illa’llah”ın sonsuz manâlarını düşünerek Allah Teâlâ’dan başka gerçek manâda sevilecek sayılacak, korkulacak ve yardımına sığınılacak bir varlığın olmadığını düşünerek kalbindeki Allah Teâlâ’dan başka varlık ve düşünceleri çıkarmak üzere mücâdele yapma*ya ve dersine devam eder. İhvân bu dersler sayesinde zikru’llâhın asıl gayesi olan “kelime-i tevhîdîn” gerçek manalarını kalbine yerleştirerek mağrifet-i ilâhiye kavuşmaya gayret eder.

Zikrin bu şeklini Şeyh Abdûlhâlîk Gucdüvânî kuddise sırruhu’l-azîz, Hazreti Hızır aleyhisselâmdan almıştır. Ona suya dalmasını emre*derek bu şekil zikri öğretmiştir. Suya dalmasını emretmesinin sebebi nefesini tutmak içindir. Çünkü başlangıçta en ihtiyatlı yol budur.

Mi’râcu’s-Saâde kitabında demiştir ki, : .

“Şeyhimiz bize zikrin bu şeklini yapmamıza izin verdiği zaman “İlla’llâh”ı omuzdan çıkarıp kalbine verirken bu hayalî vuruş esnasın*da başı biraz hareket ettirmemizi söyledi. Bu, bunun tesirini meydana çıkarır.”

Yine ondan işittik ki;

Bu zikri, sâlik ilk defa yaparken yirmi bir yahut yirmi üç adedine ba*liğ oluncaya kadar mânâyı tasavvur etmeden yapar. Bunu yapmağa yalnız bir nefeste muktedir olabilir. Bu dereceye geldiği zaman ona (yukarıda anlattığımız) manayı tasavvur etmeyi ve zikri birinci yol üzere devam ettirmesini emreder. Bir nefes hapsinde sayılı adede vasıl oluncaya kadar böyle devam eder, Bundan sonra bu zikre devam ederse cidden güzel olur ve neticesi görülür. Ancak bunu emredi*len miktar yapmakla gereğini yerine getirmiştir. Bundan sonra Allah Teâlâ’ya tahsis-i nazar eyler.”

Yine Şeyh İsmail el-Hâlidî kuddise sırruhu’l-azîz Hazretlerinden işittik ki;

“Adede riâyet hafıza ile yapılacaktır. Parmakla veya tesbihle de*ğil.” buyurdu.

Yine buyurdu ki;

“Zikir çokluğa bağlı olarak habs-i nefesden aciz kalır ve yapa*mazsa ne yapmak lâzımdır? Sorusuna buyurulur ki;

“Nefesini bırakıp yukarıda anlatılan zikre habs-i nefes yapma*dan devam eder, bu da aynı şekilde faydalıdır.” [17]

__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147