Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - ilmi ledun hakkında
Tekil Mesaj gösterimi
  #4  
Alt 25.05.16, 16:46
aşk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
💜aşk aşk isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Vefalı Üye
 
Üyelik tarihi: 08.10.14
Bulunduğu yer: Eski Zelanda
Mesajlar: 28,642
Etiketlendiği Mesaj: 136 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Şimdi ruh tayyi mekânı dediğimiz zaman neyi anlıyoruz? O kişinin fizik vücudu, uyku haline giriyor. Nefs tayyi mekânı dediğimiz zaman neyi anlıyoruz? Onda da o kişinin fizik vücudu uyku haline giriyor. Öyleyse her ikisinde de fizik vücut var. Ruhtan ve neftsen ayrı. Ve fizik vücut uyku halinde. Uyku halinde akıl, fizik vücuda kumanda edemez. Ruh tayyi mekânının standartları da nefs gibidir. Fakat ruhun asıl özelliği şu: Nefs, zemin kattan yukarıya çıkamaz. Yani yıldızlar âleminin ötesine geçemez; Sıratı Mustakîm boyunca yükselemez. Sadece zemin katta, zemin katın semasında hareket halindedir. Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Biz, yıldızları zemin katın tavanı olarak yaptık.” Öyleyse nefsin yukarı katlara çıkması mümkün değildir, sadece bu katlarda dolaşabilir. Yani zemin katın yıldızlarında dolaşabilir, bir de aşağıya inebilir ama ruh öyle değildir. Ruh, zemin katı aşar. 1, gök katına, 2. gök katına; o kişinin çıktığı 7 tane gök katına çıkmak hakkının sahibidir. Allah’ın huzuruna kadar yükselebilir. Ve hiçbir engel yoktur. Demek ki ruh tayyi mekânı, bir defa yetki alanı itibariyle nefs tayyi mekânının ötesinde bir şeydir. İlm-i ledûnun tayyi mekân bölümünde Allah’ın ruha verdiği yetki, adeta sonsuz bir yetkidir. Bütün âlemlerde hareket halinde olabilir, bütün âlemlerde fizik olabilir, bütün âlemlerde fizik olmayabilir. Fizik olduğu zaman ne olur? İnsanlar o zaman ruhu fizik vücuttan ayırt edemezler. Fizik vücut hangi özelliklerin sahibiyse ruh, bütün o özelliklerin sahibidir. Kimin yanında bulunursa bulunsun, o insanlar onun ruh mu olduğunu, yoksa fizik vücut mu olduğunu asla idrak edemezler.

Öyleyse ruhun sonsuz hıza ulaşma yetkisi nasıl sağlanıyor? Hangi âlemde olursa olsun, o âlemin dışına çıktığı anda elektron devir sayısını değiştirerek ruh, sonsuz hızın yetkisine mutlaka kavuşuyor ve ulaştığı her yerde bütün fizik standartların sahibidir. Meselâ bir ruh yanınızda koltukta oturuyor olsa koltuğu tutar, bardağı alır, içindeki çayı rahatlıkla içer. Fizik vücudun yapabildiği her şeyi yapma yetkisinin sahibidir. Bu sebeple ruh ile fizik vücudu, dışarıdan görenlerin ayırt etmesi mümkün değildir.

Nefs tayyi mekânıyla fizik vücudun tayyi mekânı, ilm-i ledûnun iki safhasını ifade eder. Yukarıda açıklandığı gibi her iki safhada da fizik vücut uykudadır ve bırakılan yerde uyku halinde kalır. Nefs ve ruh, o fizik vücuda tekrar döndükleri zaman fizik vücudun içine tekrar bir anda girerler. Ama fizik vücut tayyi mekânı dediğimiz zaman bu, ilm-i ledûnun tayyi mekân bölümünün en üstünüdür. Çünkü o zaman ruh, fizik vücudun üzerine örtü oluyor. Ve fizik vücut ikinci safhaya giriyor; bağımlı safhaya giriyor. Siz bunu ideal hedefine alın.

Nefs, fizik vücudun içinde bir esirdir. Neden? Çünkü nefsin elektron devir sayısı, fizik vücudun elektron devir sayısının yarısı kadardır. Nefsin elektronlarının ağırlığı da negatiftir. Negatif ağırlığın sahibi olan ve fizik vücudun yarısı hızında olan nefs elektronları sebebiyle nefsimiz, fizik vücudumuzla bir ilişkiye girse de girmese de fizik vücudun içinde esirdir. Fizik vücut bayılmadıkça, fizik vücut uyumadıkça, fizik ölmedikçe, nefs fizik vücudu terk edemez. Yani nefs, fizik vücuda bağımlı unsurdur. Bağımlılığın merkezinde yatan Allahû Tealâ’nın ana ifadesi ise elektron devir sayısıdır. Hangi elektron sayısı diğerinin iki katıysa, o dominanttır (hâkim unsurdur). Yarım olan ona bağımlı unsurdur. Onun için nefsimiz, fizik vücudumuzu dilediği an terk edemez ama ruhumuz öyle değil! Dilediği an elektron devir sayısını, bizim elektron devir sayımızla aynı hale getirir. Aynı sayıya geldiği anda tereyağından kıl çeker gibi vücudumuzdan ayrılır. Hiç bize sormaz, bizden emir almaz, böyle bir şey aklına bile gelmez. O, Allah’ın bütün emirlerini mutlaka yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen ahsen bir özelliğin sahibidir. Allah’ın tam itimadıyla hareket eden, sonsuz imkânların sahibidir.

Şimdi nefsimizin fizik vücudumuza bağımlılığının sebebi, fizik vücudumuzun elektron devir sayısının, nefsimizin elektron devir sayısından iki kat fazla oluşudur. İşte ne zaman ruhumuz fizik vücudumuzun üzerine gelir de onun elektron devir sayısı fizik vücudumuzun iki katı olursa, fizik vücudumuz ruhumuzun içinde bağımlı hale gelir. O zaman, ruhumuz müsaade etmedikçe fizik vücudumuz ruhumuzdan ayrılamaz. Yetmez; ruhumuz fizik vücudumuzun her safhasını kapladığı için ve ruhumuz görünmediği için, fizik vücudun üzerine örtü olan ruhu kimse göremeyeceği için, fizik vücudumuz onun içinde olmasına rağmen kimse fizik vücudu göremez.

İşte fizik vücut tayyi mekânı öyle bir tayyi mekândır ki o oda kilitli kalmalıdır tayyi mekân boyunca. Başka birisi o odaya girmemelidir. Çünkü girerse duvarlar, camlar, kapılar kapalı olduğu halde fizik vücudun oradan nasıl dışarıya çıktığı konusu, herkes için bir muamma teşkil eder, birçok problemlere sebebiyet verir. Onun için fizik vücut tayyi mekânı, Allah’ın evliyalarının en son ihtimâl olarak kullanacakları bir husustur ve başlangıçta daima nefs tayyi mekânı yaparlar, ikinci etap son etap gibi ruh tayyi mekânı yaparlar, en sonunda fizik vücudu bırakmayı tercih ederler. Ama şartlar onu gerektirir, fizik vücudun gitmesini gerektirir; o zaman kapılar açılmadan, duvarlar açılmadan fizik vücut orayı terk edebilir. Bu, ruhun özelliği sebebiyledir.

İşte ışık hızının ötesine geçtiği anda, uçan daireyi hiç kimse göremez. O hıza geçtiği anda içindeki insanların da görünmemesi, uçan dairenin görünmemesi standardına bağlıdır. Nasıl bir evin duvarları varsa, biz duvarın içinde olduğumuz için dışarıdan kimse bizi göremiyorsa, uçan dairenin duvarları, nev’i şahsına has duvarlardır ki o duvarların âlem değiştirmesi demek yani içinde bulunduğu fizik âlemin duvar olarak dışına çıkması demek, onun görünmez oluşu demek. Ama o duvar görünmez olunca içindeki de görünmez oluyor.

İşte böylece fizik vücut tayyi mekânı, üçüncü ve en üst seviye tayyi mekândır. İşte Allahû Tealâ’nın fizik vücut tayyi mekânını yapan birisi, bu sebeple birçok anlaşmazlığa sebebiyet vermemek için Allahû Tealâ kendilerine fizik vücut tayyi mekânını verdiyse onu çok gizli şartlar altında gerçekleştirmek mecburiyetindedirler. Yoksa fizik vücudun ne olduğu konusu, birçok anlaşmazlıklara sebebiyet verebilir.

Allahû Tealâ’nın dizaynı, üç ayrı tayyi mekânı ifade ediyor. Allahû Tealâ’nın ihsanları sonsuzdur. O, her şeyi vermeye hazırdır. Yeter ki biz lâyık olalım. Liyakatimizle Allahû Tealâ’nın ihsanları, tam bir paralellik arz eder. Öyleyse insanoğlunun liyakati nereye kadar uzanıyorsa, Allahû Tealâ mükâfatını -zaten vermek istiyor- hemen anında teslim eder. Yani insanlar Allahû Tealâ’yı hep suçlarlar: “Ben Allahû Tealâ’dan şunu istiyorum vermiyor, bunu istiyorum vermiyor.” Neden vermiyor? Ona lâyık olmadığımız için. Lâyık olsak, zaten otomatik kanunlar gereğince derhal verilecek. İnsanlar, kendi davranışlarındaki eksiklikleri ve Allah’a hangi açıdan lâyık olamadıklarını hiç hesaba katmadan “Ben Allahû Tealâ’dan istiyorum da Allahû Tealâ bana vermiyor.” diyebilirler. Ama onların bunu demesi, aslında çok bir şey ifade etmez. Çünkü Allahû Tealâ’nın liyakat kanunları, lâyık olduğumuz şeyin Allahû Tealâ’dan mutlaka alınacağını gösterir.

Öyleyse ilm-i ledûn Allah’ın bir ihsanıdır ki o ilm-i ledûna sahip olmak için Allah’ın sizi o liyakat seviyesinde görmesi lâzım. Siz o liyakat seviyesine ulaşmak isterseniz, Allahû Tealâ size yardım edecektir, mutlaka oraya ulaşacaksınız. Ama ulaştığınız zamanın özelliklerinin sahibi olmadıkça, o hedefe vasıl olamazsınız. Allahû Tealâ sizi o hedeflere yöneltmek ister. Yani tayyi mekânın size verilebilmesi noktasında, siz gördüğü hiçbir şeyden etkilenmeyen bir özelliğin sahibi olmak mecburiyetindesiniz. Çünkü duvarlar sizin için bir şey ifade etmeyecektir. Bütün sırlar sizin için kalkmıştır. O başkalarına ait olan sırları, kötüye kullanabilecek olan hiçbir insan, Allahû Tealâ’dan tayyi mekân yetkisi alamaz.

Allahû Tealâ onlara nefs tayyi mekânı verir, Madagaskar Adası’nın bir yerinde hiç tanımadığı bir âlemde insanların evlerinin içini görür. Zaten bilmediği bir yerde, hiç tanımadığı insanları görmek, onun için bir dedikodu yapabilecek olan, onların hayatları hakkında başkalarına sır ulaştırabilecek olan bir özellik taşımaz. Onun için Allahû Tealâ’nın nefs tayyi mekânının ötesinde, o kişiye tanıdığı insanların arasında tayyi mekân yaptırabilmesi, o kişinin Allahû Tealâ’nın mürşidinin bu standartlarda olmasına bağlıdır.

1- Gördüğü hiçbir şeyi başkasına söylememek mecburiyetinde.
2- Olaylardan hiçbir şekilde etkilenmemek mecburiyetindedir. Çünkü etkilenirse, insanlara karşı haksız davranışlarda bulunabilir. Etkilenirse, belki şahit olması gerektiği bir konuda başkalarına şahitlik eder. O zaman Allahû Tealâ’nın sır müessesesi zedelenmiş olur. Allahû Tealâ’nın buna müsaadesi yok.

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147