Hilmi Babamın müridin bazı hallerinden bahsetmesi; özellikle müridin h
Burada şimdi müridin bazı hâllarından bahsedeceğiz inşaallahu Teala. Mürid, dersine biraz çalıştıktan sonra evvela şeytan o dersi yaptırmamak ister. Bakar ki dersi yapıyor; bu sefer kendinin huzurunda, rabıtasında görünmeye başlar.
Kalp dört kapılı bir ev gibidir. Birinden rahmânî girer, birinden şeytânî girer, birinden nefsânî girer. Rahmânî, şeytânî, melekî, nefsânî bunun dördü birbirini takip eder; birbirine mani olmaz. Rahmânî girer, nefsânî girer, şeytânî girer, melekî girer. Mürid olgun değilse bunların hangisinin geldiğini bilemez, ağzına geleni söyler, öylelikle helâke gitmesine sebep olur.
Eğer yine dersine devam ediyorsa rüyasında gösterir. Rüyada çeşit çeşit hâllar gösterir, şeytânî olaraktan kendisine ilim verir. Söylediği sözlerin bazıları çıkmaya başlar, bazı işler görülmeye başlar. Herhangi bir harikuladeler zuhur eder. Mesela “Bu nasıl zuhur eder?” diyeceksiniz. Musa (Aleyhis-selam) doğmazdan birçok seneler evvel Firavun, Musa (Aleyhis-selam)’ın doğacağını bildi, onun için oğlan çocuklarını kestirmeye başladı. Musa (Aleyhis-selam) doğmamış, doğacak olan koskaca Ulu’l Azîm Peygamber (en büyük peygamberlerden olan) Ulu’l Azîm Peygamberin doğacağını biliyor, tedbir olaraktan da oğlan çocuklarını kestiriyor.
İbrahim (Aleyhis-selam)’ın doğacağını Nemrut biliyor. O da aynı istidrac ilmiyle, aynı ilimle onlar biliyor. O da doğan çocukları kestirmeye başlıyor. Annesi onu o zamanda Urfa’nın uzak bir mesafesinde bir mağarada dünyaya getirdi; Şimdiki İbrahim (Aleyhis-selam)’ın doğduğu yer. Bunun için her peygamberin, her evliyanın işine karışmış.
İbrahim (Aleyhis-selam) önden gidiyor, İsmail (Aleyhis-selam) arkadan geliyor; şeytan ikisinin arasına giriyor. İsmail (Aleyhis-selam)’a:
- “Babana asi gel, gitme. Baban seni kesecek.” diyor. İsmail (Aleyhis-selam):
- “Babam beni kesmez.” Diyor. Şeytan:
- “Allah’tan emir aldı.” diyor. İsmail (Aleyhis-selam):
- “Allah’tan emir aldıysa sen ne karışıyorsun? öyleyse kessin.” diyor. Şeytan:
- “Sen adam olmayacak mısın, gün görmeyecek misin, büyümeyecek misin, iş görmeyecek misin?” deyince ne ettiyse şeytanı yanından kovamadı, en sonunda yerden bir taş aldı, attı, vurdu, gözünü çıkardı. Kör şeytan dediği ondan kaldı. Onun için şeytanın bir gözü kördür. O şeytan ona mani olmak için bir daha gelemedi. Önden giden babası İbrahim (Aleyhis-selam) arkadan gelen oğlu, şeytan ikisinin arasına giriyor. İkinci şeytan geldi, ikinci şeytana da bir taş vurdu. Ondan sonra üçüncü şeytana “Git, buna mani ol.” diye öğretti. Üçüncü şeytan geldi, bir taş da ona vurdu. İşte Şimdi hacılar üç yerde şeytan taşladıkları onun içindir. Allah şerrinden bütün ümmeti Muhammedi ve cümlemizi muhafaza etsin. (Âmin)
Bilal Babam Hazretleri Giresun’a gitmezden evvel, kendisinin yaşı çok genç. Bir de Pineci Hattüc isminde çok yaşlı bir kadın ihvan var. Belki o zamanda elli senelik tarikat hayatı var. Yaşlaşmış, maneviyatı açılmış. Maneviyatı açılınca ihvanlara:
- “Sen şöyle yapacaksın, sen böyle yapacaksın. Sana, bir beddua edersem kahrederim. Seni yakarım, seni yıkarım.” demeye başlıyor. O zaman diyorlar ki:
- “Senin şeyhin var, şeyhimiz Bilal Efendi var. Sen Bilal Efendiden korkmuyor musun?” Hattüc:
-“Şeyhimiz bir çocuk.” “Onun neye aklı yeter? Onun bir şeye aklı yetmez.” diyor. Ne ettilerse bunu önleyemiyorlar, en sonunda Bilal Babama geliyorlar, meseleyi anlatıyorlar. Bilal babam:
- “O nerede oturur?” diyor.
- “Cuma günü kadınlara Cuma hatmi çektirir.” diyorlar. Bilâl Babam:
- “Öyleyse onun olduğu eve ben bir gideyim, bir göreyim.” diyor.
Cuma ezanı yakın, Cumaya yarım saat bir saat kadar bir şey kalmış; Babam onun olduğu eve geliyor. Babamı görünce yer vermek istiyorlar, Babam diyor ki:
- Ben eşikliğe (kapının açılıp örtüldüğü yere) otururum.” diyor ve oraya oturuyor. Gözlerini yumuyor, Hattüc de gözlerini yumuyor. Babam: “Baktım ki Hattüc’ün kalbinde bir bina yapılmış. Altı dar, üstü geniş; yel vurdukça sağa sola sallanıyor. Nasıl etsem diye düşündüm.”
-“Baktım ki bu ellerimden başka ellerim var. O elimle bir kılıç çektim, binanın orta yerinden, o sağlam yerinden vurdum, düşürdüm, çürük yeri yere düşünce kılıcın burnuyla attım. O zaman Hattüc hiii diye içini çekti.”diyor.
Babam Cuma namazından sonra eve geliyor, Hattüc de bizim eve geliyor. Diyor ki:
- “Sen bana ne yaptıysan orda yaptın, orda yaptığını vereceksin. Orda beni mahvettin.” Babam diyor ki:
- “Ben gencim. Benim bir şeye aklım yetmez. Sen tecrübelisin, her şeye aklın yeter; onun için ben bir şey bilmem.” Hattüç diyor ki:
- “Yook! sen çok şey bilirsin. Benim maneviyatımı öldürdün yok ettin. Şimdi geri isterim.” diye yalvarıyor. Ne kadar yalvardıysa, Babam aldırmıyor, kulak asmıyor, bunu başından savıyor. İkinci gün kendi torunlarını, oğullarını yanına almış geliyor. O gün de ne kadar yalvardıysa, Babam diyor ki:
- “Benim aklım bir şeye yetmez, ben gencim, çocuğum daha.” diyor.
Üçüncü gün yine geliyor. Yanındakiler diyorlar ki:
- “Üç günden beri ne yemek yedi, ne su içti, devamlı ağlıyor. Bu ölecek. Bunun istediği neyse ver diye yalvardılar.” O zaman babam diz çökmüş vaziyette diyor ki:
- “Sen bu tarikatı sahipsiz mi zannediyorsun? İstediğini vurmak istiyorsun, istediğini kırmak istiyorsun, istediğine ders vermek istiyorsun, istediğine bilmem ne yapmak istiyorsun, kendi kendine bizim haberimiz olmadan çeşitli şeyler yapıyorsun. Sen bu tarikatı sahipsiz mi zannedersin?” Şahadet parmağıyla uzun parmağını işaret edip gösteriyor, iki parmağını uzatıyor. “Vallahi parmaklarımla dürtersem, iki gözünü de çıkartırım, Yürü git, bir daha da böyle bir şey yapma.” diyor.
Hattüc aynı dereceyi aldı, bir daha da öyle bir hata yapmadı. Yani Babam diyor ki: “Allah sana bir derece verdiyse, şunu hasta etsin, şunu deli etsin, şuna beddua etsin. Kendiliğinden şunu yapsın, tarikatta şu işi yapsın, bu işi yapsın diye mi verdi? Yoksa bu millete bir faydası olsun diye mi verdi?”
Onun için hiçbirimizin kendiliğimizden bir iş yapmaya hakkımız yok. Ben Babam neler çekmişse, neler söylemişse; kitaplarında, vaazlarında, bantlarında matbaaya da bastırıp gönderdim. Bunların dışında kesinlikle ders çekilmesin, kesinlikle bir şey yapılmasın.
Bu yalınız Hatice’ye verilen ders değil, ihvan olarak hepimize verilen derstir. Son pişmanlık fayda vermez. Onun için sen tarikatta ne söylendiyse Şeyhinden ne duyduysan onları söyle, onlardan başkasına karışma.
İblis, şeytan, adama istidrâcen çeşit çeşit hâllar gösterir. Rüya gösterir, kalbine doğdurur. Böyle gösterir, amma sonunda helakine sebep olur. Demişler ki:
“Bu bir ilmi ledündür ki;
Bilen demez, diyen bilmez.”
Bu maneviyat ilmi bir ledün ilmi ki bunu bilen demez, o ilim kimde varsa onu saklar. Bir mücevher bulan, hazine bulan adamın gizli bir yere sakladığı gibi saklar. Eğer bende o ilim var diyorsa muhakkak o yankesici gibidir. Yankesiciler de bizde çok para var, bizde şu var, bu var diyor; ama insanın parasını çalıp çarpıyor, onun gibi. Bilen demez, ne etsen demez. Diyen de bilmez. Niyazi Hazretleri der ki:
Bu Niyazi’yi ağlattığından da anlaşılır ki Ey Dost! : “Büyük bir ihsana kastin var senin.”
Yani Cenabı Hakk Teâla Hazretleri bir derece, büyük bir mükâfat verecekse muhakkak surette onu ona ağlatır. Onu ona bir ibtila, bela, sıkıntı verir. Demişler ki:
“Meşakkat çekmeyen bulmaz terakki
Belasız vuslat-ı cânan olunmaz.”
Bu yolda sıkıntı çekmeyen ilerleyemez. Belasız vuslatı cânan olunmaz, ibtila çekmeyen ilerleyemez. Kurân-ı Kerimde âyeti kerime:
Vel cûi ve naksimu min’el-envâli vel enfûsi ve’s semerât dediği dibi.
Korku, hastalık, çeşitli hâller, yokluk, rızık darlığı verir.
Bunların birisiyle çilesini doldurur; öyle verir vereceğini. İbadetle alamaz, ibadetle sevap kazanılır, derece yükselmez. Derece yükselmenin için muhakkak surette ibtila çekmesi lazım.
“Belki hakikate eremen aşık,
İbtilâ mecaze çarpılmadıkça,
Zikre devam edip vakti seherde,
Nefs-i Emmare’den kurtulmadıkça.
Alıp nasihati koyup beynine,
Tarikat zencirin takıp boynuna,
Nazar kılıp ağırına yeğnine,
Girip kantarlara tartılmadıkça.
Böyle olanların ziyanı nerde,
Bürümesin gözünü hırs ile perde,
Kafadan söyleme gezdiğin yerde,
Huzur’u Rabıta eylemedikçe.
Pirimiz Geylâni şeyhimiz Nâdir,
Cihanı dolaşsan hakikat budur,
Azıtıp gideni düzelten odur,
Düzelmen huyunu terk etmedikçe.”
Böyle söyler. Onun gibi: “Belki hakikate eremen âşık / İbtila mecâze çarpılmadıkça” İbtilaya çarpılmadıkça ilerleyemez.
Bilal Babam bir vaazında buyurdu ki:
- Ben bu milletin kabahatini söylersem, yüzüne vurursam, Allah da benim kabahatimi yüzüme vurur. Ben bu milletin kabahatini yüzüne karşı söylersem, Allahu Teâla’ya karşı benim de kabahatim var. Allahu Teâla benim kabahatimi de benim yüzüme vurur, diyor. Bu hususta Beyazıd-i Bestamî Hazretleri diyor ki:
- Ya Rabbi! Sen sevdiğin kullara belayı çok veriyorsun, neden veriyorsun? Sevdiğin kullara ne yaparsın? Cenabı Hakk Teâla Hazretleri buyuruyor ki:
- Ben bir kulumu seversem ona korku veririm.
-Ya Rabbi! O kulun seni seviyor, sen niçin ona korku veriyorsun?” diyor.
-Ona korku verdim mi! o bana çok yalvarır, çok yalvarınca da duasını kabul ederim, bana yaklaştırırım. Onun için korku veriyorum.
-Daha fazla çalışırsa onun üzerine ne yaparsın?
-Hastalık veririm. O hasta oldu mu! yine yalvarır. İşte ömür boyunca böyle devam eder. Allahu Teâla’ya çok sevilecek bir hareket yaptı mı! ona ya korku ya hastalık ya da yokluk verir. Onunla pişire pişire derecesini yükseltir.
Bir kaside de söyler ki:
“Bilirim bilirim deme, bilene danış,
Danışan dağları aşar mı aşar.
Danışmadan yola çıksa bir kişi
Akıbet yolundan şaşar mı şaşar.”
Danışma dediği yani sormadır. Bilirim bilirim deme, bilenlere sor; bilmediğini soran, çalışıp dağları aşmış mı aşmış. Sormadan yola çıkan, kendi kafasına giden bir insan, o da yolundan şaşmış mı şaşmış.
Şeytan peygamberlere neler yapmış, Adem (Aleyhis-selam)’ın cennetten çıkmasına sebep oluyor. Adem (Aleyhis-selam) cennetteydi. Adem (Aleyhis-selam)’ın karşısına geçip, Havva anamızı kandırıp, Havva anamızın vasıtasıyla Adem (Aleyhis-selam)’ı da kandırıp, cennetten çıkarıp bu dünyaya sürdüren şeytanı aleyhillâ’ne. Adem (Aleyhis-selam) sonunda ağlaya ağlaya, bir rivayette altmış sene, başka bir rivayete göre de yüz sene ağladı. Ağlaya ağlaya tövbesi ve duası kabul oldu. Kendisi tekrar yüzü ağardı, lanet toku başından çıktı, yine peygamberliğine devam etti. İbrahim (Aleyhis-selam)’la İsmail (Aleyhis-selam) giderlerken, anlattığım gibi yine onlara aynı oldu. Onun için Allah cümlemize muin olsun. O zalim nefsimize, şeytana fırsat vermesin. Onların tuzağına düşürmesin. (Âmin)
Bir insan düşmezden evvel kendisine gelip “Sen iyi yapıyorsun, doğru yapıyorsun, sözlerin haklıdır, doğrudur.” diyenler olur. Amma o insan bir sefer yolundan şaşıp düştü mü! yanında kimse kalmaz. O kendisine iyi söyleyenler bu sefer kötü söylemeye başlar. Allah muhafaza etsin. (Âmin)
Yine Bilal Babamın sözü:
- “Bu tarikatta ilerleyen düşüyorum zanneder, düşen ilerliyorum zanneder.” Kendi kitabı olan Kitabı Ümmiye’de böyle yazıyor. Bu tarikatta ilerleyen düşüyorum zanneder. Çünkü Cenabı Hakk Teâla Hazretleri, daima kabahatini, noksanını, kusurunu gösterir. Kendine yalvarttırır, ağlattırır, düşüyorum zanneder. Tarikatta düşecek olan adama da şeytan ona sürekli iyi tarafını gösterir. İlerliyorum zanneder. Bu halde gider gider, en sonunda şeytan kendini yere vurur. Allah şerrinden cümlemizi muhafaza etsin. (Âmin)
Gelelim, evvelde, âhirde, zâhirde, batında bize her ne gerekliyse Bilal Babam bandında, kitabında, vaazında söylemiş. Bir insan bu kitaplara kıymet vermeyip de “Ben kendim biliyorum, ben ondan daha iyisini biliyorum.”derse, Allah göstertmesin onun helakine sebep olur.
Bilal Babam maneviyat ehlinin en derin yerinden alıp söylüyor. Demek şimdi Bilal Babam bilemiyor da, kitaba yazamıyor da kendi yarım aklımızla biz mi ondan daha iyisini biliyoruz da söylüyoruz? Kitap Kurân-ı Azimüş-şan’dır Allah’tan iyi bilen olmaz. Kitap Hadisi Şeriftir Peygamberimizden daha iyisini bilen olmaz. Eğer iyisini biliyorsa bir ayet okusun. Şu ayete göre iyi biliyorum desin, şu hadise göre iyi biliyorum desin. Ayetsiz hadissiz söylenen söz makbul değildir, kimin ağzından çıkarsa çıksın. Ayetle hadisle söylenen söz makbuldür, o da kimin ağzından çıkarsa çıksın. Onun için ilmi hikmet, ilmi ledün söz ayete hadise uygun gelir. Kendi yaptığını beğenmek, başkalarının yaptığını beğenmemek, kendiliğinden iş yapmak, bunların hepsi nefisten, şeytandan gelir. Ayetin ve hadisin mucibince Allahu Teâla’nın emrine, Peygamberi-
mizin hadisine göre işler yaparsa, işte onları delil tutarsa o zaman ne âlâ, o doğrudur. Onun dışındakilerin hepsi yanlıştır.
Bizim karşımızda melaikelere yetmiş bin sene hocalık yapan şeytanı aleyhillâ’ne iblis vardır ki; dünya kurulduktan bu zamana kadar tecrübe sahibi olmuş. Biz onun karşısında tecrübesiz ve bilgisiziz. Ancak şeytanın şerrinden Allah’ın ve Peygamberimizin yardımı kurtarır. Hiç kimse kendi yaptığıyla, ibadetiyle, kendi kendine güvenerekten Allah’tan yardım ve Peygamberi-mizden şefaat olmadıktan sonra, cennete giremez.
Biz daha tarikata ilk defa girdik, yeni başlıyoruz. Şeytanı aleyhillâ’ne yetmiş bin sene melaikelere hocalık yapmış. Âdem (Aleyhis-selam)’ın gününden bugüne kadar da tecrübe sahibi olmuş. Çok kuvvetli, yavuz düşmanımız olan şeytanı aleyhillâ’nenin her hususta bilgisi, tecrübesi bizden fazladır. Onun için rüyana da huzuruna da rabıtana da her şeyine de karışır. Bunu seçmek imandandır. Bir insan kendi kendine güvenirse, başkasını da hor görürse, o hallerin hepsi şeytandandır. Allah cümlemizi muhafaza etsin. (Âmin)
Ashaplar, Peygamberimiz (Sallallahu teâla aleyhi vesellem) Efendimiz Hazretlerine bağlan-
dılar, Peygamberimize biat ettiler, onun yolunda devam ettiler. Peygamberimizin yolunu, onları bırakan, kendi kafasına, kendi bildiğine gidenlere murtad(dinden çıkan)denir. Şeyh, Peygamberimi-zin vekili, halifesidir; müritler de Peygamberimi-zin ashaplarının vekili, halifesidir. Bir mürid de söz dinlemeyip kendi kafasına giderse, bu da aynı Peygamberimize karşı: “Ben de peygamber oldum, ben de ileri geçtim, ben de onun gibi oldum.” diyenler aynı onlar gibi olur, helak olur. Allah muhafaza etsin. Bunun için çok sakınmak lazım. Allah bizi dünyada ve âhirette korktukları-mızdan muhafaza edip, umduklarımıza nail etsin. (Âmin)
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|