Rabbimizle kulları arasındaki sır (ihlâs)
Hârûn Reşîd için şöyle anlatılır: Hac’dan dönünce epey bir süre Kûfe’de kaldı. Kûfe’den çıkarken meczûb Behlûl Dânâ yolunu kesti ve sesi çıktığı kadar bağırarak üç defa:
– “Ey Hârûn, ey Hârûn!” dedi. Hârûn Reşid:
– “Beni çağıran kim böyle, hayret doğrusu?” dedi.
– “Meczûb Behlûl,” denildi. Hârûn Reşîd bunun üzerine durdu ve perdenin kaldırılmasını emretti. Daha önce insanlarla perde arkasından konuşurdu.
– “Beni tanımadın mı?” diye sordu.
– “Evet, tanıdım.” dedi Behlül. Hârûn Reşid:
– “Ben kimim?” diye sordu.
– “Ülkenin doğusunda bir kimse diğerine zulmetse, sen de tâ batı tarafında olsan, Allah’ın kıyâmet günü bunun hesâbını kendisinden soracağı kişisin.” dedi.
Bu cevap üzerine Hârûn Reşîd ağladı ve: “Hâlimi nasıl görüyorsun?” dedi.
– “Hâlini Allah’ın kitabına arzet! “Muhakkak ki iyiler nimet (cennet) içinde, günahlara dalanlar ise yakıcı ateşler içindedirler.” (el-İnfitâr, 82/13-14) âyetinin ikinci bölümü senin hâlini açıklamaktadır.
– “Peki amellerimiz nerede?” diye sordu.
– “Allah ancak doğruların, sakınanların amelini kabûl eder.” (el-Mü’minûn, 23/101).
– “Allah Rasûlü (s.a.) ile olan akrabalığımız nerede?”
– “Sûr’a üfürülünce soy-sop, hiçbir şey kalmayacak.”
– “Rasûlullah’ın bizim için şefâati ne olacak?”
– “O gün esirgeyen Rabbinin izin verdiği, sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefâati fayda vermez.” (Tâhâ, 20/109). Şefâat için sâlih amel ve ihlâs gerekir. Çünkü Allah ondan başka bir şeyi kabûl etmiyor.
Cüneyd: İhlâs; kulla Allah arasında bir sırdır. Melek bilmez ki onu yazsın, şeytan bilmez ki onu bozsun; hevâ ve kötü arzu yoktur ki ona kavuşsun.” demiştir.
Fudayl ise: “İnsanlar görecek diye ameli terketmek riyâdır. İnsanlar görsün diye amel etmek ise şirktir. İhlâs’a sarıl ki ikisinden de kurtulasın.” der.
(Ruhu’l-Beyan c. 3. s. 66-67)
|